Atılacak, satılacak, dehlenecek, derlenecek, toplanacak, saklanacak, düzenlenecek, temizlenecek, paklanacak, kırklanacak, şartlanacak, istiflenecek, vedalaşılacak, helalleşilecek, tamir edilecek, taktir edilecek, tahliye edilecek, tevkif edilecek, tasnif edilecek, tecessüs edilecek, tebessüm edilecek, tamah edilecek, imha edilecek, ihya edilecek ve dahi isyan edilecek o kadar çok eşya var ki evimde!
Bunların, şu yukarıda saydığım fiiller uyarınca, gereğinin yapılmasını arz edersem ferahlayacak mıyım?
Tepemde “kör iğne” bile attırmayan kocayla hem de? (Bazen atalım-atmayalım/niye attın tartışmaları, atarsam ve pişman olursam düşünceleri; evdeki karmaşanın kendisinden bile daha çok yoruyor zihnimi)
Evin yaşam alanları olabildiğince sade ve düzenli aslında. Yani salon, mutfak, yatak odaları ve banyolar. Ama ev nasıl da istifçiliğe mazhar! Buz dağının görünmeyen kısmı gibi istifleme alanları. Bodrumda odalar, devasa gömme dolaplar, ardiye, garaj; yetmez ise yatak altlarına, dolap üstlerine nizami sıralanmış hepsi bir boy “samla box” lar.
Kısaca dostlarım evin bir gözü kalk gidelim diyor, bir gözü bok yeme otur. Ben bazen bunalıp “atmalara” girişiyorum. Bazen sıkılıp işin orta yerinde netflixlere düşüyorum.
Şu hayatta en çok hazlarımı ve içgüdülerimi dinliyorum.
Plancı insanlar önce “işleri halledip” daha sonra keyfe yönelirler. Dengeyi huzuru böyle bulurlar. Bi nevi “hazzı erteleme” bana göre bu da. Herşeyi ertelerim, hazzı asla!
Çerez tabağındaki leblebi çekirdekle nefsimi doyurup, antep fıstıklarını sona saklamak; o ilk parti fıstığın bıraktığı tadı bırakmaz damağımda.
Yarım günü temizliğe harcayıp, “yerli ve milli” temizlik bitirme seremonisi “sarı bez”i tezgaha serip içilen kahvenin keyfi kimi bünyelerde orgazmik yankılarla tecelli ederken; beni asıl heyecanlandıran bütün gün sağda solda siftinmek, misafirin gelmesine 1 saat kala koşturarak ev işine girişmektir. Yetişmeyeni yetiştirmek için çakallık; olmayanı oldurmak için yaratıcılıktır.
İflah olmaz bir deadline’ciyim, ertelemeyen hazcıyım, plansız bir plancıyım!
Bilinmeyenden haz duyuyorum. Kendimi hala arıyorum. 34 yılda bulabildiğim parçalardan kendimi inşaaya devam ediyorum. Fazla gelen parçaları çıkarıp atmayı bilmiyorum. Çünkü belki bir gün işime yarar, yarayıp yaramayacağını bilmiyorum. Tanrıya inanıp inanmadığımı bilmiyorum; daha mutlu, daha huzurlu, daha güçlü, daha erdemli, daha başarılı, potansiyelini ve yeteneklerini ortaya “daha” çıkarmış olabilir miyim bilmiyorum. Olduğu kadarını seviyorum.
Okudukça cahilliğimi, izledikçe noksanlığımı, seyahat ettikçe kültürsüzlüğümü, insan tanıdıkça anlayışsızlığımı görüyorum. Ummanda bir katreyim. İçimde bir umman var. Gemi de benim, kaptan da ben’im.
Rotası belli, hızı belli, hedefi belli, mükafatı belli, şapkası yaldızlı bir kuru yük gemisi kaptanı değilim demek ki. Yerdeniz büyücüsü’ndeki Ged ve Arren gibi belirsizlikleredir yolculuğum.
Bu nedenledir ki şunları okuyayım, bunları göreyim diye ajandalara listele-mem. İçimde bir kıvılcım yanar; zamanı gelince karşıma çıkar.
Zamanın her saniyesi bilinmezlere gebeyken, onu “tahmin edilebilir” kılmaya çabalamak bana beyhude gelir! Haftayı planlamak, saatleri bölmek, günü ayırmak; delik deşik edilen zamandan bir sıkımlık verim almak benim canımı sıkar.
Hazcıyım dediysem, nü bir şekilde koltuğa yan yatıp iri bir salkım üzümü ağzıma sallandırmıyorum. Gözünüzde bu kare canlanmasın. Elbette planlıyorum bazı şeyleri. Haz almadığım mecburiyetlerim var. Ve ya gün geliyor bazen, mecburiyetleri hazza dönüştürebiliyorum.
İçinde “sadece ben” yoksam, bir plan yaparım ki parmaklarınızı yersiniz! Aileye tatiller planlarım, çocuklara etkinlikler planlarım, misafirlere geziler-sofralar planlarım, yoğun bir günü dakikası dakikasına 12 saate cuk oturturum mesela; ya da kafamda rasyonalize edebildiysem eğer, azmedersem yapamayacağım şey olmadığına inanırım. (Burada anlatmak istediğim, "istersem 35 yaşımda baleye başlayıp, azmederek Bolşoy’da baş balerin olabileceğim iddiası" değil. Rasyonalite işte yahu!)
Kısaca plandan kaçışım, hazza teslim oluşum tembellikten, üşengeçlikten, disiplinsizlikten değil. Çok daha karmaşık, çok daha derin. Bazı yerleri sığ, bütünü ilkel! Ama ben buyum. Ve günün sonunda tüm hayat, Ömer Hayyam rubailerine çıkıyor bende.
"Neden plan yapmıyorum, yaparsam uymuyorum, depoları boşalt(a)mıyorum" sorusunun aşırı kişisel bir cevabı oldu bu yazı. Verimli kullanmak adına kenara ayırdığınız zamanınızdan çaldıysam affola :) Planları bir kenara bırakıp plansızlığa teslim olmak; dibini görmediğin depoları boşaltmaya girişmemek de içimizdeki dengenin ayakları olabilir belki de. Kim bilir?
Yazan: Başakito
Başak ya öyle bir yazıyorsun ki keşke ben de senin gibi plansız yaşayabilsem diyorum okurken. Ben de aşırı a,b,c planlayıcılığımı sadece a da bırakmayı öğrendiğim için kendimi mutlu hissediyordum ☺️
YanıtlaSilHerkesin bi düzeni var işte. Benimki de düzensizlik :D
SilPlancı olmamak ve hazcı olmanın içine sorumsuzluk, bencillik, tembellik, huzursuzluk, mutsuzluk giriyorsa ben ordan sıyrılıyorum ama ;)) o da başka yazıya ilham olur belki. “Plan dahilinde” oldurduğum şeyler de oluyor çünkü ve illa ki :) senin gibi sıkı plancı bi insana bile “plansızlık da iyi olabilirmiş” dedirttiyse bu yazı, anlatabilmişim derdimi demek ki gece’cim eheheheh
kahvecim, başak benim yerime de yazmış kabul ediyorum :) altına denden'lerimi koyup kaçıyorum. ama sizlerin 100 gün keşiflerini merakla takipte kalacağım!
YanıtlaSilAsfdjfkkclf Ege yaaa, ruh ikizim! Ben de senin yazını bekliyordum 4 gözle, oldu mu şimdi? Asjdjjd
Sil"Aaaa işte aynı ben" dedim okurken. Başak hanım çok yaklaşık bir anlayışımız var. İşte tam da bu sebepten benim listemin en tepesinde programlı olmak var.
YanıtlaSilPlanları programları takipteyim Hülya hanım :) buralardan esinlenip hayatıma uygulayabildiklerim olursa paylaşacağım :)
SilHoşgeldin Başak!!! Yazılarını özlemiştim.
YanıtlaSilİlk yazına yorum olarak: At at at diyeceğim.. Sadeleştikçe mutlu olacaksın (deneyim konuşuyor) :D Önce "şey"ler ayılıyor, sonra manevi yüklere girişiliyor, sonuç harika oluyor.. İlk atma zor ama sonra senede 2 defa rutine bile biniyor!
Hehehe kendi eşyalarımı atıyorum canım sık sık :D çocukların oyuncaklarını da çaktırmadan atıyorum asnsnns. Hatta oyuncak atmaya gönlüm elvermediğinden bir yere bağışlamak üzere kenara ayırıyorum. Sonra bunlar o torbaları bi şekilde bulup “oyuncaklarımıssss kıymetlimisss” diye tekrar ortaya saçıyolar :D
SilAtmaya, sadeleşmeye, hafiflemeye karşı değilim asla! (Bana da iyi geliyor) bunu plan dahilinde yapamıyorum diyeyim. kafama estikçe, delirdikçe falan işte. :D
ah bunu kabullenmek! kendini 3 boyutlu görmek ve 'okeyim böyle ya' demek. başakito, idealim böyle bişi zaten.
YanıtlaSilçok sevdim.
Benim de depolarımda var bişeyler illa ki.
Sil-kilo, spor, sağlıklı besin
-ev düzeni, der, top
-dil, kültür, eğitim-gelişim
-hobi, goygoy, sosyal yaşam
-çoluk çocukla, kocayla, aileyle qualiteli iletişim (askdkdkk)
-yaratmak, üretmek, ortaya somut “bişey” çıkarmak
Fix yani bunlar. Buradan da teyit ettiğim üzere herkesin depolarda aynı dertler :D
Yani bunları yok saydığım, saldığım, sallamadığım için “iyiyim böyle” demiyorum.
Sadece bunları yapma motivasyonum plana uydurmak olamıyor :)) içten gelen (ve benim dışarıdan müdahale edemediğim) bi dürtüyle harekete geçiyorum. Ama hepinizi takipteyim <3 belki de sandığım kadar “eğitilebilemez” değilimdir asfkdkfkfkfj
Ne de olsa konsept “depoları boşaltmak”. Planlı ya da plansız. İnce ince işleyerek ya da kanırtarak. Boşalanlar olacak mı görüciğiz. Boşları alalım! :D
Ps. I love you (ehehehhe)
Ps 2. Senin yoruma tam 1 cevap olmadı sanki (cevab veremedi) ama biraz daha açma ihtiyacı doğurdu. Yıhyıhyıh.