Kahve: Geri Sayım, 32 Gün (Sinir Bozucu Yüzleşme)


5 yıldızlı 5 haftaya girişim oldukça vasat oldu.

(Şu yukarıdaki cümlenin üzerine bir öğle yemeği ve adaçayı + meyve saati geçti)

Bu haftaya bir öfke topu şeklinde başladım. Öfkem, mantıklı düşünce filtremden değil, ilkel mağaramdan gelen PMS arkadaşın gıdıklamasındandı. Pazartesi, salı, çarşamba böyle geçti. Ve bu sabah, yani perşembe itibariyle azat edildim (regl oldum) Öfkem eridi, hıncım söndü, kibrim korkak tavuğa döndü. 

Fakat bu arada, bir de kavga yumurtlandı nur topu gibi. Saldıran taraf, koca kişisi. Saydıran taraf ben. Konu benim hayal kuruyor olmamdan çıktı.

Yazının buraya kadar olan kısmı aslında 'kahve' bloğunun konusu gibi dursa da, bundan sonraki kısım depolar bloğuna ait olduğunu kanıtlayacak. Bugün konuştuk, çözdük. Depolarımın önemli bir maddesi hakkında bu çarpışmaya ihtiyacım vardı belli ki. Önce kısa özet:

Dün benim için zorlu bir yazı bitirdim. Zorluydu ve üstesinden gelebildiğim için (müşteri beğendi) kendimi iyi hissettim. Regl öncesi olmanın mayışıklığı ile koltuğumda Volkan tarafından getirilen kahveyi içerken, hayal kurmaya başladım.

'Aslında ben yazarak daha çok kazanabilirim ya, ne güzel olur daha çok bu tip işler yapsam'

Volkan'dan domuz gibi cevap gecikmedi:

'Elinde her imkan var ama sen sadece koltuğa uzanmış hayal kuruyorsun, bir şey yaptığın yok'

Şimdi, dün bu konuda tartışırken aşırı sinirlendim, hatta kırıldım filan ama... Aslında kırgınlığım her zamanki gibi üslup. İçerik doğru aslında. Fakat depolar bloğunun konusu gereği, üslubu konuşmayacağım burada. Volkan'ın kendi denyo tarzıyla, benimle ilgili yaptığı bu analiz belki bizi başta kavgaya itse bile (PMS faktörünü de unutmayarak) bu sabah bazı gerçeklere ulaştık.

Depomda da bulunan o madde, yani 'yeni kazanç mecraları bulmak' konusunda neden hiçbir şey yapmıyordum? Volkan'ın sorusuna, fark etmeden şu cevabı verdim:

'İşleri yapma kısmı zevkli, ben işin bana gelme kısmını yapamıyorum, avcılık işini beceremiyorum'

'Heh işte, demek ki sen müşteri bulmakta zorlanıyorsun. Takıldığın kısım bu'

'Ee.. mm.. evet aslında'

'O zaman oturup onu planlaman lazım ya da beni görevlendir, ben senin için yeni firmalar bulayım'

'Hayır öyle istemem'

Aylardır, yani Eylül'den beri ajandama 'yeni mecra, başka firmalar, kazanç artır' gibi emirleri buyururken, 3 ayı nasıl da geçtik ve ben nasıl da bu konuda hiçbir şey yapmadım? Bilmiyorum, zaman aktı, saniyeler içinde aylar geçti. Volkan haklıydı. Sadece benim zayıf bir anımda, itici bir üslup seçmişti. 

Yine de bana yardımcı olacakmış. En azından ben yöntem belirlerken, dinleyici olacak. Yarın salondaki masada toplantı yapıcaz ve ben nasıl daha kolay avcılık yapabilirim, ya da işin satış pazarlama kısmından nefret ediyorsam, farklı ne deneyebilirim onları konuşucaz.

Hedefim, basit. 2 firma daha eklemek iş listeme. Çok yüklenmek istemiyorum başlangıçta kendime. 

Freelance bağlantılarımın hiçbirini ben bulmadım. Şansıma, hepsi beni kendi buldu. Bir telefon çaldı ve iş teklif edildi. Madem amacım firma sayımı artırmak ve madem avcılık yapamıyorum. O halde bir yolu olmalı değil mi?

Bakalım neler olacak? En azından 3 aydır gömdüğüm bu konunun, hoşuma gitmeyen bir biçimde olsa da gündemime girmesi iyi oldu. Madem yaptığım işi seviyorum, daha fazla yapmak istiyorum, o halde basit engelleri inceleyelim.







Share:
Devamı

Öğrenen Anne %66

Bir haftayı daha geride bıraktık ve ben durum raporu vermeye karar verdim. Bu hafta kontrolcülükte çağ atlayarak, "dur ya ne kadar ileri gidebiliyorum bi bakayım", diye tuttum, bünyeyi şaşırtmaca oynadım. Biz klinik psikologların nadiren de olsa denediği bir tekniktir; mesela sigarayı bırakmayı deneyenlerde "normalin 3 katı içeceksin bu hafta" komutunu çakarsın, zorlarsın yani, öğürene dek bayılana dek sigara içirtirsin, sonunda "iğrendim yaaa, bi daha asla" diyen olabiliyor. Ben kişisel olarak bu derece radikal terapilere karşıyım ama dediğim gibi bazı bünyelerde özellikle bağımlılıklarda ve yeme bozukluklarında işe yarayabiliyor. Ben de bu tekniği uyguladım ve işi "son noktaya" taşımaya karar verdim. Pazar gecesi şu listeyi yaptım:
Ve tam bir hafta saati saatine bu listeyi uyguladım. Aman yarabbi! Bu bünye bünye olalı böyle zulüm görmemişti. Nasıl zorlandım listeyi uygularken; esneklik sıfır, kaçma şansı sıfır. Ne kadar uyguladım derseniz: %100! Ne kadar memnun kaldım derseniz; tuhaf ama ilk 3 gün şahane hissettim. Nasıl güzel gidiyor, nasıl "başarı" hissiyatı hazzı alıyorum, nasıl "işte bu yaaa, olay tamamen rutini oturtmakta gizli" ile dolup taşıyorum.. Sonra; Çarşamba Maya hastalandı, eve tıkıldık. İnatla uyguladım listeyi, Cuma Lukas hastalandı. Yine iptal etmedik, ateşsizdi, huysuzdu, "bana ne ya babysitter çeksin" dedik, çıktık BAP'la "night out" yaptık! Ebeveynlikte çağ atlıyoruz (orta çağa doğru bir sıçrayış). Haftasonu sirke gitmeler, gezen tavuk kovalamalar, jimnastik kursunun gösterisi falan derken, perişan bir şekilde Pazar gecesine ulaşabildik.

Dostlar bittim. Hafta üzerimden öyle bir geçti ki aman tanrım.

Ne öğrendim: Ben bir liste manyağıyım. Fakat ne "daha" öğrendim: Ben bir şekilde inat ettiysem başarıyorum. Ve fakat bir de ne öğrendim: Bu başarı kısa süreli oluyor, ikinci hafta uygulamak istemiyorum liste miste. Yani spor, sosyal hayat ve çocuklarla oyun, blog ve kitap konusu şahane gitti, zevk aldım, yük olmadı. Ama Almanca... Öğk öğk öğk. Neden bilmiyorum motivasyonum sıfır ya, neden? O zaman bu haftadan bir şey daha öğrendim: Benim asıl sorunum aslında Almanca motivasyonu. Benim belki de "geriye kalan" tek hedefim bu: Almanca çalışma motivasyonu edinmek! Diğer hedeflerin hepsi yaşama yedirilmiş, uygulamada sorun yok, rutine alınmış.

Bu ikilemi nasıl aşacağım bilmiyorum. Almancam B1 düzeyinde ve bu bana günlük kullanımda yetiyor ama ben bunu ilerletmeliyim, çünkü hem mesleki anlamda hem de çocukların eğitimleri ve sosyal programlarına destek olma, Almanya'da tek başıma ayakta kalabilme yetisi edinme adına bu bana lazım. Çünkül BAP'a bişey olsa, itiraf edeyim ben sudan çıkmış balığa dönerim.. O nedenle Almanca'mı B1'den C1'e taşımam şart.. Motivasyon / Fikir önerilerinizi alalım.. Tıkandım ben çünkü.
Share:
Devamı

Öğrenen Anne %63

Hastalık. Bende büyük endişe yaratan bir.. kelime mi, konu mu, durum mu, sendrom mu, fenomen mi, tam ne diyeceğimi bile bilemedim. Şimdi bu konuda yazmak istiyorum çünkü depolarımda gereksiz yer tutuyor ya da tutması gerekenden daha büyük bir alan tutuyor, işlevsiz bir alan..

Hastalık kelimesini yazdım bir yana. Çizgi çektim. Yanına Kendi hastalığım. Çocukların hastalığı. Eşimin hastalığı. Ebeveynin hastalığı. Diğer kişilerin hastalığı yazdım. Çizgi çektim. İlk olarak kendiminkini ele aldım.

Kendi hastalığım, yanına aklıma gelen kelimeleri süzmeden direkt yazdım. Şöyle: Korku. Çaresizlik. Acı. Ağrı. Ağrıyı yönetememek. Yalnızlık. Teşhis işkencesi, yanlış teşhis, yanlış tedavi, doktor bilgisizliği ya da aşırı paranoyak ve deneyimsiz doktora düşmek. Tedavi sırasında ağrı ve acı çekmek. Tedavinin yan etkileri. Kalıcı hasar ve işlev kaybı olasılığı. Ölüm. Geriye birşey bırakamamak, boş geçmiş bir hayat. Çocuklarım için: Annesizlik.

Çocuklarımın hastalığı: Korku. Çaresizlik. Yönetememe. Onların acı çektiğini izlemek ve elimden birşey gelmemesi. Tanı konulamaması ya da yanlış tanı. Ateşi düşürememek ve ateş nedenli kalıcı hasarlar, işlev kayıpları. Ölüm. Bana verilen bir emanete, hediyeye sahip çıkamamak, bakamamak, koruyamamak. Evlatsızlık.
Veeee ikinci bir dal açıyorum: hastalık nedeniyle mızmızlık, rutin hayatımın sekteye uğraması. Zorlanma ve yalnızlık. Kendime zaman ayıramamak. Uyuyamamak. Yorgunluk. Bitkinlik. Psikolojimin bozulması. Sinirlilik, depresyon ve kendim gibi olamamak.

Eşimin hastalığı: Sinirlilik. Neden bu kadar büyüttüğünü anlamadığım için, kendini koruyamadığı ve buz gibi havada bisiklete bindiği ya da migreni tutacağını bile bile kırmızı şarap içtiği için, ben aynı derecede hasta olduğumda herşeyi yapmak zorunda olsam da o yan gelip yattığı için, beni çocuklarla tek başıma bıraktığı için sinirleniyorum! Ve korku: ya ciddi bişeyse, ya ölürse, ya beni yalnız bırakırsa.

Ailemin hastalığı: Korku. Uzakta olmanın verdiği yetememe, işe yarayamama hissi. Gerçekleri söylemiyorlar, bir şey saklıyorlar endişesi. Hastalık sürecinde yeterince yanlarında olamamak, ailemle ebeveynlerim arasında bölünmek, yönetememek.

Diğer kişilerin hastalığı: Endişe. Bana ya da çocuklara bulaştırma olasılıklarına karşı endişeli bir paranoya hali. Hasta oldukları halde etrafımda oldukları için sinirlilik.

Şimdi gelelim bir klinik psikolog olarak bunları çözümlemeye.. Gördüğünüz gibi; hastalık aynı ama duygular kişiye göre değişiyor. Kendim ve çocuklarım için korku ve endişe odaktayken, eşim için sinirlilik :) ailem için yetersizlik, diğerleri için ise tamamen bencillik hakim. Yine çocuklarım ve eşim için de bencillik baya yoğun. Ailem için ise gizli bir bencillik var çünkü onların acı çekmesi ve hastalığı üzerinden değil yine kendi üzerimden anlatmışım hislerimi.. Yani sorun: bencillik, endişe ve yetersizlik hissinde. Bunları depolardan boşaltmam lazım!

Aklıma şunlar geliyor:
1. Hastalığı süreç olarak kabul edebilmek. Başı, sonu var diyebilmek. sonu ölüm de olsa, bir sonu var. Süreci yönetebilmek için, sürecin sonsuz olmadığını belirlemek şart.
2. Hastalığın olumlu yönüne odaklanmak. Kanser mesela, kişiyi ve etrafındakileri inanılmaz bir gelişim sürecine tutan ve kişilik, yaşam anlamı, yaşam yönetimini bile değiştiren bir süreç ve bu değişim bir çok araştırma tarafından "olumlu" olarak saptanmış. Yani kanserin bile bir getirisi var (tabii hayatta kalırsan, ölürsen de en azından çevrendekiler hayatı sorgulamış oluyor, belki kendi hayatlarında değişiklikler yapıyor). Çocuk hastalıkları mesela, bağışıklık sistemini güçlendirmek için şart. Ve mesela hasta olup bakılmak insanlar arası ilişkileri güçlendiriyor, bir battaniye altında sıcacık yatıp dinlenmenin lüksü var, sıcak çaylar, mandalinalar, kimsenin senden bir şey yapmanı beklememesi.. Sevgi gösterileri var..
3. Ağrı yönetimi gerçekten her insanın üzerinde çalışması gereken bir konu bence. Özellikle 40 yaşımızdan itibaren bedenin yavaş yavaş inişe geçmesini kabullenme yetisi ve yaşlanmayla olumlu başa çıkma yöntemleri geliştirebilmek önemli.
4. Bencilliğin üstüne gitmek.. Yani bu dünyadaki yerinin başka herhangi bir canlıdan daha önde olmadığını, önemsizliğinin önemini anlamak, kabullenmek ve dünyanın sen olmasan da döneceğini anlamak. Ölüm ile barışmak.
5. Başkalarına bağımlı haldeyken, bağımsızlığı öğrenmek. Mesela eşime sinirleniyorum ama bu ona ne kadar bağımlı olduğumu da gösteriyor. Onun hastalığı beni zorluyor çünkü tek ebeveyn olmak zor. Ama başarıyorum. Başarılabiliyor. İnsan herşeyi tek başına yapabiliyor. Bunu görmek, kendine daha çok güvenebilmek, önemli.

Aklıma bunlar geldi.. Ama daha düşüneceğim..

Hamiş. Biri demeden ben diyeyim, koca yazıda "merhamet" yok ha.. Sıfır. yuh.
Hamiş 2. Bu arada ben güzel hasta bakarım, merhametli yumuşak sabırlı falanımdır, en azından dıştan ama içteki fırtınalar yoruyor beni..
Share:
Devamı

Kahve: Depomla yüzleşme vakti! (Atılacaklar, satılacaklar)



Önce ajandama yazdım. Şimdi de burada anlatayım. Benim depomdaki ürünlerin akıbeti belli oldu diyebiliriz. Hangi ürünler iteklemeli gidiyor, hangileri kendiliğinden akabiliyor... Bazıları yaşamın içerisinde hep yer bulacak, kimisi de uzaktan sempatik gelen bana uzak alışkanlıklar olarak kalacak.

Depomdan Attıklarımla Başlayalım:

Çizmek, Karikatür Öğrenmek- Sanırım bu konuda çok itekleme yapıyorum. Evet projeme sadık kaldım ve bu konuda yol aldım aslına. Ben okumayı karikatür okuyarak söktüm nerdeyse. Annem de çok okurmuş, arşivi vardı. Sonra ben aldım o bayrağı elinden. Yıllarca karikatür sömürdüm tüm kaynaklardan ve hep çizer olmak istedim. Boş bir istekmiş. Çünkü tıpkı bir centilmen gibi kendime karikatür üretme ortamı / zamanı / ilhamı sundum. İsteseydim, bin kez olmuştu zaten. Bence benim karikatürle ilişkim şöyle; ben mizahı seviyorum. İlla aracın karikatür olmasına gerek yok. Ki bunu da kendime kanıtlamış olmam gerekirdi. Karikatür konusunda kendime verdiğim ödevler, mutsuzluk sebebi. Derhal depodan atıla ve bir daha zihnimi işgal etmeye! Gelme bir daha karikatürlük çılgın hayali. Uğraştırma beni. Olmuyor işte. Akmıyor bu iş bende.

Evdeki Kitapları Bitirmek- Öyle kitaplar almışım ki... Berbat çevirisi olanlar, klişe bilgi dolu olanlar, anlatımı sıkıcılar... Kendime ayıp olmayacaksa, what the fuck? Tamam yeni kitaplar almıyorum, evdekileri eritiyorum. Ancak eleyerek.. Her şeyi de okumak istemiyorum. Kısacası, hazırladığım o büyük liste bitemeyecek proje sonuna kadar. Kitap konusunda depomdan 'aldığım her şeyi okuyacağım' maddesini de dehliyorum bu sayede. Yerine şu prensip belirlenebilir, sırf almak için kitap alma- biraz incele, birkaç sayfasını oku hatta. Güle güle kitaplığımla olan savaşım, güle güle vicdan azabı. Belki sizleri başka insanlara ulaştırırım. Siz mutlu, ben mutlu. Ağırlık yapamayacaksınız bende artık. Yaşasın!

Erken Yatmak- Olmadı, olamadı. Olamadıkça da beni üzdü, büzdü. Peki o zaman ne yapmalı? Erken yatınca ve sabah da çok erken uyanınca, hayatımda olmasını hayal ettiğim verimliliğe ihtiyacım yok demek ki, ne bileyim? Gece geç yatmayı seviyorum. Geç derken ben 23:30-24:00 uyuyorum, sabah da 08:00-08:15 uyanıyorum. Ben bu saatleri 22:30 yatmak ve sabah da 06:00 uyanmak şeklinde değiştirmek istiyordum. Abicim bir türlü yapamadım ya?! Şöyle diyorum artık.. Kafamda erken yatmayla ilgili fanteziyi bırakıyorum, elveda diyorum. Eğer bir gün ritmime erken yatmak uyarsa (ki erken yatmak bana ölüm gibi geliyor, nefret ediyorum) o zaman gerçekleştiricem bu fanteziyi. Şu anda geç yatmak istiyorum ve sabah karanlığı geçmeden kalkmak işime gelmiyor. Yaşam tarzım da buna müsait... Kısacası, erken yatmıyorum diye kendimi güne yenik başlamış hissediyor olmamı noktalıyorum. Saah 08:00'de fena değil. Eğer 2 saat daha erken kalksaydım, eminim kişisel olarak çok nefis bir his kalacaktı bende, sabah kalkış ve bir şeylerle meşguliyet. Okumak, yazmak, yürümek, belki kahvaltı hazırlamak sadece.. Yapamadım ama! O yüzden lütfen depomdan çık. Bana ağırlık verme! Kendiliğinden olursa olur ama şimdilik ben seninle vedalaşıyorum erken kalkma fantezim.

----

Depomdan Satılanlar ise, önceden söylediğim gibi; beslenme, spor, İngilizce ile cilveleşmek. Bunlar artık benimle. Hayatımın içindeler.

----

Gelelim 5 yıldızlı 5 haftaya eklediklerime:

- İş fikirlerimle ilgili adımlar atmak
- Youtube projesi için ertelediğim mailleri atmak
- Evi kışa hazırlamak, düzenlemek- sadeleştirmek.
- Diş etiyle ilgili tedaviye başlamak
- Canımın istediği türde okumalar yapmak + 1 İngilizce kitap bitirmek
- Yeni seneye girmeden, dijital temizlik + düzenleme yapmak
- Bütünsel olarak güçlenme hissimle gelen olumlu bakış açılarımı geliştirmek <3
- Gelen bildirimleri + çene mesajlarını günün hafif zaman dilimine bırakmak

İşte benden bu kadar. Yenildiklerim, kazandıklarım ve umutlarım...


Share:
Devamı

Kahve: Duyuru, 5 yıldızlı 5 hafta



Düşünüyorum da, zamanı bükersek, aslında hayatlarımızda sihir yaratmak mümkün.

Bu projenin hedeflediği 100 günün bir önemi var mı? Sayıların elbette bir önemi yok. Zamanı genişletmek ya da daraltmak tamamen bizim bükücülüğümüze kalmış. 

Son 8 haftada aynı çağrıyı yapmıştım. Şimdi benzer bir şeye niyet ettim. Hepimiz için! Belki de bu bloğun sadece okuru olarak kalıp, hiç yazı yayınlamamış olanlar için de. Önümüzdeki pazartesi itibariyle 2019'a kadar kalan süre, 5 hafta. Bu süre sihir yapmak için bence yeterli. Tabi sihirlere inanıyorsak :D

5 haftada neler olur dersen, seç beğen al, mesela:

- Şeker bırakılabilir.
- Düzenli yürüyüşe başlanabilir (haftada 3 yürüyüşten, toplam 15 cillop yürüyüş)
- Pilatese başlanabilir (haftada 2'den, yeni seneye kadar 10 kez)
- Yeni seneye daha verimli girebilmek için tüm yaşam alanı baştan sonra düzenlenebilir. Sadeleşme, arınma, çöpe atma ve yeniden düzenleme yapılır. Ev ve içindeki her şeyle beraber zihinlerimiz çiçek haline gelebilir.
- Sosyal medya detoksu yapılabilir.
- Sağlığımız için ekmek ve basit karbonhidratlar- işlenmiş ürünler detoksu yapılabilir.
- Çok ertelenen 3 önemli roman bitirilebilir.
- İzlemek istediğimiz 10 önemli film izlenip, üzerine yazılar yazılabilir.
- Bekleyen arkadaş randevuları, sağlık kontrolleri, aile buluşmaları , ıvır gıvır işler yeni seneye kadar gerçekleştirilebilir.
- Kahve bağımlılığından şüphe edenler, kahve detoksuna girerek, kendileriyle challenge yapma heyecanı yaşayabilir.
- Yaşadıkları şehiri turist gibi gezerek, ilginç fotoğraflar çekebilir.
- İyi bir beslenmeyle halsiz bırakan göbek eritilebilir.
- Geliştirilmek istenen yabancı dilde basit seviyede bir kitap okunabilir, çizgi film seyredilebilir.
- Aileyle haftada 1 sıradışı bir etkinlik planlanabilir.
- 5 hafta boyunca tasarruf yapılabilir.
- Aklındaki en çılgın iş fikri ya da girişimcilik veya proje için minik adımlar atılabilir.
- Sigarayı günde 3'e düşürerek, sigarasız yaşam konusunda yeni bakış açıları kazanılabilir.
- İnsanlarla iletişimde 'dinleyicilik' yeteneğini artırmak, daha az konuşmak gibi yenilikler yapılabilir.
- Durduk yere neşeli olma oyunu oynanabilir. İçimizdeki ve etrafımızdaki neşeyi artırmak için.


daha onlarca çoğaltılır. Amaç yeni senenin kapısına alacaklı gibi dayanmamak.

Bu Pazartesi başlayarak, 5 yıldızlı 5 hafta yaşayalım mı? Herkes kendi listesine göre 5 haftalık bir odaklanma belirler. Benim, hangi ürünleri başaramayacağım netleşti gibi mesela. Onları çıkararak, daha sade bir listeyle 5 haftamda rüzgar gibi eseyim diyorum :D Son şovumu yapayım kendime. Katılmak isteyen?

Yarın detayları yazayım.


Share:
Devamı

Kahve: Geri Sayım, 40 Gün (Normal Biri)


normal bir güne uyanmak

Depolarımdaki en heybetli ürünüm stoklarda kalmadı artık gomşular. Sporun düzenlisi, baya baya oluyor gibi. Bu konuda son 5 yılın ilk istikrarlı aşaması. Şimdi detaylar:

Önceki yazımda bahsettiğim gibi, kendime skorlar koymadığım için, sporu stresli bir uğraş olmaktan çıkarmıştım. İyileştirme tedavisi dedikleri türden bir spor, yani pilates + yoga ile ufak ufak girişler yaptım. İlk günlerde 10 dakika sürdürmek bile benim için meseleydi. Şimdi 45 dakikalık egzersizleri hakkıyla yapabiliyorum. Bu hafta egzersizlerime ağırlık çalışması da ekledim. Fakat hepsi bebek adımları.

Çünkü:

Bendeki hamlık sorunu, herhangi bir 35 yaş hamlığı değildi. 75 yaşla kapışır haldeydi. Fizik tedavi uzmanının yorumuyla arka bacak kaslarım aşırı kısalmış. Bunu dediğinde geçen seneydi. Kaslarım için bir şey yapabilir hale gelmek için, önce enerjimin olması gerekiyordu. Yoktu, dostlar. Boynum haftanın 3-4 günü tutuluyordu. Halim yoktu, dostlar. Bel ağrılarım -50 kilo oluşuma rağmen- bitmiyordu. Düzeltecek gücüm yoktu. Fibromiyalji ağrılarım vardı. Bedenimdeki tüm kaslar, çenedekiler bile morarmış, darp almış gibi her gün ağrıyordu. Bazılarınız bilir, bir süre çareyi doktorlarda aradım. Tahlil ve incelemelerde çıkan hiçbir şey yoktu (basit bir boyun düzleşmesi ve düşük demir dışında)

Neyse, spor yapmam gerekiyordu biliyordum. Ama yapacak ENERJİM YOKTU. Depolar projesi her şey karışmışken içimde bazı yıldızları parlattı.

Düzene soktum. Önce en baştan başladım. Yeniden beslenmemi düzenledim (önceden de yapmıştım, hatırlayan vardır) İşlenmiş ürünler, basit karbonhidratlar, şekerli gıdaları kovdum. Uzun süre öyle devam etti. İyi geldi evet ama nasıl derler, yine o enerji yoktu işte. Sonra bir de fasting'i ekledim bu sürece (vücudu belli sürelerde aç bırakarak, büyüme hormonunu aktive etmek ve enerji yükseltmek).. Arkasından bir canlanma geldi. Üzerine daha da ileri giderek, meyve şekeri, süt ürünleri, bakliyat ve tahılı da çıkardım. İşte orada ipler koptu. Bana bir pehlivan gücü geldi.

Ardından düşük demir depolarımın sandığımdan da ciddi seviyede olduğunu öğrendim. 150 olması gereken bir değer bende 7 imiş. Daha eski testleri incelediğinde de aynı sonucu gördü. Yani ta geçen seneden beri vücudumun çırpınışı bundan olabilirmiş. O halsizlikler, o kas ağrıları... İvedilikle demir tedavisine de başladım. Fasting olayını sürekli yapmıyorum artık, ancak arada yapmak isterim, güzel katkıları olduğuna inanıyorum bedenimize. Meyve ve bakliyata geri döndüm, tahıl çok nadir.

Tüm bunlardan sonra nasılım?

- Spor yapabiliyorum, yaptıkça yapasım geliyor, daha dayanıklıyım fark ediyorum.
- Nefesim açıldı
- Kas ağrılarım yüzde 80 bitti, kalanlar sadece bacaktaki arka kaslarda. Onların da sonunu getiricem, bekle beni.
- Cildim gaza geldi, parladı.
- Libidoda yüzde 100 artış, cinselliğimle büsbütün kucaklaşma- tıpkı sezaryenden önceki gibi.
- Organize etme başarısı, odaklanmada artış.
- Kendime hoşgörü, torpil ve kıyak.

Bunları geçen seneki iyileştirme beslenmesi yaptığımda da yaşamıştım (glütensiz) Ama şimdiki farkı şu, daha bilinçliyim ve bütünsel görüyorum mevzuyu. Sadece beslenmeyle olmaz. Spor, doğru takviyeler ve psikolojik olarak gevşeyerek kökten iyileştiğimi hissediyorum. Sanki kökünü kazıyorum mevzunun. Düşünsel sıçrama yaşadım adeta (bunun sebebi tek başına bir tanecik şey olamaz) Geceleri uyanıp kara kara düşünmelerim bitti. Kaygılı kurgular aklıma gelmiyor. Ellerim hep soğuktu, artık çay bardağı tutmadan da eller sıcak :D Akıntılarım bitti. Unutkanlık azaldı. 

Tüm bunlar bu projeye başladığımda hayatımda değiştirdiğim minik başlıklar sayesinde oldu. Ve ilginç olan, içimde sıkıntı haline gelen tüm ertelemeler, soyutlamalar, düşünce bozuklukları fiziksel olarak güçlendikçe, kayboluyor hissediyorum dostlar. 

Herkesin karanlığa düşmüş sorunu farklı yerdedir. Benim izlediğim bu yol, en azından beni olmam gereken 'sağlıklı yetişkin' merkezine yaklaştırdı. Bundan sonrası, tamamen bana kalmış bence. Kendimi 'normal' hissediyorum. Uzun zamandır böyle hissetmiyordum. Sadece 'normal' hissedebilmek, buna ihtiyacım vardı. Kadın gibi hissetmek. Normal bir kadın gibi. Anne olmak. Normal bir anne. Normal uyanmak, normal uyumak, normal işemek, normal sevinmek, normal olarak sosyalleşmek. Henüz 100 gün dolmadı. Ve ilk haftalarda da hiçbir gıdım yol aldığım yoktu. Ne olduysa şu son günlerde oldu. Çok ağır, çok yavaş, çok zor ilerledim açıkçası. Geldiğim yer de çok matah değil; olabilecek en basit yer: Sıradanlık ve normalliğin naif mutluluğu.

İngilizce ilerletmekmiş, uzaya çıkmakmış. Hangi normalin yapamayacağı şey ki bunlar? Yeter ki normal hissedelim. Az, öz, sade, dengeli yaşayalım. 

İyi uyuyabildiğim, sevdiklerimin yanında bütün olabildiğim, afiyetle iyi gıda yiyebildiğim, hareket edebildiğim ve hatta rahat kaka yapabildiğim için (:D) kendime teşekkür ederim. Bu emeğe ve çabaya değerdi.

Eee, ben şimdi bu normallikle, yenilenmiş şekilde, başka ne normal (ve güzel) şeyler yapsam acaba? Normal olarak çok heyecanlıyım bundan sonrası için.

Rica notu: Elbette herkesin görüşü, yorumu benim için çok değerli. Fakat şu sağlıklı beslenme konusu, dikkat ediyorum- siyasi meseleler gibi çok cepheli bir tartışmaya dönmüş durumda. Herkes birbirinin yediğine bok atıyor. Hatta sağlıklı beslenmeye direkt bok atan var. Ben kendi naçizane kişisel çözümlerimi yazdım. Olumlu sonuç da aldım. O yüzden bu konuda yazının genel bütünlüğünü ve ana fikri geride bırakacak yorumlar olmazsa çok aşırı sevinirim.
Share:
Devamı

Kahve: Geri Sayım, 42 Gün (Çelişkiler)



En son, depolarımı eritirken hiç hesapta olmayan bir sorunla karşılaştığımdan bahsetmiştim. Aslında hepsini, buraya yükleyemediğim o videoda anlattığım için (bir seferde de değil), cuma günü bir de yazmaya canım yetmemişti (Kıbrıs kalıbı) açıkçası.

Haftanın bu ilk gününde, işlerim bitmiş, bir yandan kahvaltımın pişmesini beklerken, biraz bahsetmek istedim.

Depolardaki ürünlerime odaklanırken, çok naif olduğumu düşünüyordum. Oldukça makul ve olası istekler gibi görünmüştü.

Şimdi, bir şeyleri planlarken zaman ikiye kırılıyor benim için.

1- ŞİMDİKİNDEN GELECEĞE GİDEN ZAMAN
2- GENİŞ ZAMAN

Depomdaki ürünlerimin sayısını tutarken, kendimi hep 'geniş zamanda' hayal ederek yazdım, listeler oluşturdum. Cümle içinde kullanalım:

'Ben spor yapan biriyimdir'
'İngilizce metinler yazabilen biriyimdir'
'Sosyal medyaya vakit ayırmayan biriyimdir'
'Olumlu düşünebilen biriyimdir'

Bunlardan daha çok var. 12 maddelik listem var sonuçta.

Niyetler aslında buraya çıkıyor yani. Sen kendinle ilgili bir karar alırken, niyet ettiğin şey geniş zamanlı bir şeye eş değer. Diyelim kısa film çekmek istiyorsun. Bu, bence kendini geniş zamanlı film çekme üretimi yapan biri olarak görmek istediğin için. Geniş zamanda öyle biri olduğunu planlıyorsun, seni mutlu edeceğini düşünüyorsun. Şimdiden geleceğe giden zamanda konulan hedefler ise daha basit: Faturaları düzenli ödemek, sağlık rutin kontrolleri, temizlik yapmak, haftalık alışveriş.

Fakat kendimle şurada çeliştim. Hiç de naif / masum olmayan şekilde, skor tutuyordum. Yaptığım eylemin karşılığında kaç sayıya denk geldiğini hesaplamaya çalışıyordum. Spor yapmak, eğer sizi 2 görüntüsünden 7 görüntüsüne taşıyacak diye ona inandıysanız, o vakit sizin geniş zaman cümleleriniz aslında şu ve benzeri:

'Daha fit-çekici (veya 24 yaşımdaki gibi) görünmek istiyorum' :D

Bu formülle bakınca, karşıma başka geniş zaman cümleleri de çıktı. Mesela İngilizceyi parlatma isteğim altında basbaya daha çok kazanmak vardı. Çünkü affederim ama kendimi kendime anlatacak, başkasını anlayacak kadar dilim var. Bunlar aslında skor tutmak. Neden daha fazlasını istediğimi yeterince düşünmemişim. Tüm 12 maddemin karşısında skorlarım var, hinoğluhin ben.

Bir insan brokolinin ona sağlayacağı yararları hesaplarken, sağlıklı beslenemez. Brokoli yemekten zevk almadan, afiyette olmak ve bu durumu kalıcı hale getirmek, ancak kötü hikayelerde olur (bu ara aşırı kötü hikayeli dünya masalları okuyoruz da evde)

Burdan çıkan sonuç:

Geniş zamanlı istekler, eğer dürüst iseler, zaten bizim o kararı almadan yapıyor olduğumuz şeyler haline gelirlerdi (bundan önceden de bahsetmiştim bir yazıda, yine aynı yere geldim) Ve ben buradan hareketle, artık stres düzeyimi çok yükseltmeden, 3 ya da 5 workout sonrası kaslarımın Madonna misali ortaya çıkmasını beklediğim, bence yorucu olan sporlar yerine, son haftalarda bambaşka bir egzersiz programı takip ederek, depomdaki en önemli ürünümü erittim sayıyorum. Ev ortamında pilates <3 Belki terlemiyorum ama kaslarımın içeriden gördüğü olağanüstü muamele? Sanırım skor koymadan, spor yapabilirsem, hayat boyu kalıcı hale getirebilirim. İşte benim formülüm. Ayaklarımızın bizi duşa götürüvermesi gibi, yüreğimin beni düzenli olarak evdeki mata götürmesi. Bayadır ekmiyorum sporumu, halaylar.

Spor tamam da, diğer ürünlerim bu mantıkta çuvalladı elbette. Çünkü altında hep bi sayısal karşılık bekliyormuşum ya. Örneğin İngilizce. Düzenli okuyorum, izliyorum eyvallah. Gelişim var mı? Hiç fikrim yok. Acaba kendimi mi oyalıyorum, yeni öğrendiğim kelimeleri arşivleyebildim mi sahiden, nereye varacağım bakalım--- sus kızım! Bak yine skorlar. Sınava hazırlanmıyorsun. Sadece başka bir dilde okuyor, kafa yoruyorsun. Bu, neden yetmiyor? Bundan zevk alıyorsan devam et.

Sağlıklı beslenme konusu da eridi bak benim depoda. Bir de işin en fıstık yanı, elimde mikrofon 'ben şekersiz besleniyoruuuum' diye bağırmıyorum eskisi gibi. Normalim oldu. Bunu da ömrüm boyunca listelerime koymıycam, garantiledim.

Neyse bakalım, son güne kadar günlük rutinlerime devam edicem. Gelişimlerimi gözlemliycem. Daha alışkanlık haline getirmek istediğim birkaç önemli meselem daha kaldı. Ancak şu konu üzerinde daha uzun süre düşüneceğim gibi:

'Bir şeyi yapmaktan zevk alıyorsan, hiçbir engelin yok, zaten yapıyor olman gerekirdi. Yapmıyorsan, yeterince istemediğin için. Tıpkı her gün yapmaktan vazgeçmediğin diğer eylemlerin gibi'




Share:
Devamı

GeCe- Uzun Aradan Sonra Merhaba

Merhaba!

Dün gece çocuklarla sızıp sabahın köründe uyanınca, bloğa yazabilmek için ekstra zamanım oldu. Birkaç haftadır yazamadım ve biraz duygusal olarak yoğun günler geçirmiştim. Hatta hafif depresif hissediyordum ki en son geçtiğimiz hafta bir sabah uyandığımda, normalde her sabah uyanınca beni selamlayan ancak bu süreçte hiç duyamadığım içindeki çocuk neşesini birden duyuverdim. Hoşgeldin yeniden dedim, iyi ki geldin! O gün bu gündür daha iyiyim.

Bu sürece başlarken kendime iki ana hedef koymuştum. Çünkü zaten öncesinde yapmaya başladığım ve günlük rutinime kattığım şeyler vardı. Hollandaca derslerim, kitap okumalarım, dolu dolu yaşam, ehliyet almak ve araba sürmek gibi. Öncelikle biraz bunlardan da bahsetmek istiyorum.

Hollandaca dersini, haftada bir online alıyorum. Çok çeşitli kurslar var elbette ama mevcut şartlar altında bir kursa gidecek yeterli zamanım olmasını beklersem daha çok beklemem gerekecekti. Şimdi yol için zaman kaybetmiyorum, birebir olduğu için daha hızlı ilerliyoruz, bazı aksiliklerden dolayı ders iptal olursa geride kalma problemi yok. Çok memnunum. Bir de özellikle aranmadığım halde karşıma ücretsiz bir konuşma dersi çıktı. Bir sabah ona katılıyoruz 5-6 arkadaş. Öyle eğlenceli geçiyor ki resmen kahkaha terapisi oluyor bana. İyi ki katılmışım. Konuşma konusunda çok gerideyim ama gramerde A1, A2 bitti, B1 e başladım bile. Eğer o geniş zamanları bekleseydim şimdi hala sıfırda olacaktım.

Sene başında yıllardır kullanmamakta direndiğim Goodreads uygulamasını indirip üye olmuştum. Orada reading challenge 2018 diye bir etkinlik varmış. Biraz abartarak 50 yazdım. Çocuklardan önce haftada 2-3 kitap okurdum ama çocuklardan sonra yılda 20-30 a düşmüştü. Bu yıl dedim zorlayayım. Şimdi 40 kitap bitti, bazı yarımlarım devam ediyor, herhalde 45 ile biter gibi, ki bence harika bir sayı ancak belirtmek isterim ki bu sayılar kimsenin gözünü boyamak için değil sadece kendi kendime giriştiğim bir oyun.

Ehliyet alma işini senenin ortalarında başarmıştım çok şükür. Nasıl anam ağladığını da blogda yazmıştım. Şimdi öyle uzak geliyor ki o günler. Artık arabam var, sürüyorum ve eskiden marketten bisikletle veya yürüyerek taşıdığım onca yükü nasıl taşıdığıma nasıl yaptığıma şaşıyorum. Geçtiğimiz hafta sırf yürüyüş olsun diye markete gittim ve tabi alacaklarımı abarttım (8 kg deterjan taşımak senin neyine). Bir elimde yiyecek poşeti bir elimde deterjan 1 km uzaklıktaki marketten eve yürüyünce arabanın nimetini daha iyi anladım. Yine de gocunmam, ara sıra bunu da yapmak lazım.

Dolu dolu yaşam konusu ise şöyle. Günlerimi verimsiz, boşa geçmiş gibi değil de, her ne yapıyorsam değer katmayı, değerlerini arttırmayı, kendime, aileme, yaşam alanımıza özen göstermeyi, yemeklerimizi sağlıklı, birlikteliklerimizi anlamlı kılmayı amaçedinmiştim yine sene başında. Yani kısaca hayatımızı renkli geçirmeyi istiyordum. Bunun için evimi huzurlu ve ferah tutmaya çalışıyorum, çocuklarımın çocukluklarını mutlu geçirmeleri, onların donanımlarını arttırmak için çalışıyorum. Yemeklerimizi sağlıklı tutmaya uğraşıyorum. Kendime de özen gösteriyorum, arada arkadaşlarımla çıkıyorum. Yani dışardan bakınca fazla gözönünde olmayan ama içine girince ufak ufak o kadar çok detay var ki bu standartları koruyup devam ettirmek için, herhalde enerjimin büyük çoğunluğu buna gidiyordur. Ve işin ilginç yanı, zaten standardı düşük veya yüksek olsun, bütün bunlar en çok zaman ve emek harcadığımız şeyler. Ben de diyorum ki, madem illa ki efor sarfedeceğim bari sonuçlar iyi olsun, içinde yer alan herkes keyif alsın, hayatımız mutlu geçsin. Çok şükür bin şükür çocuklarım bunun sinyallerini veriyor. Mutlular, günden güne olumlu gelişmeler kaydediyorlar, yuvamızı seviyorlar, daha ne olsun.

Gelelim bu bloğa koyduğum iki hedefe. Biri zayıflama biri fizik idi. Fizik çalışmalarım olduğu yerde sayıyor. Metaryelim de hazır halbuki ama elim ona gitmiyor. Farkettim ki aramızda geçmişte yaşadıklarımdan doğan bir küskünlük var. Biraz bu durumu inceleyip üzerine gitmeye karar verdim. Tekrar istekle ve şevkle buluşmak için ne yapmak lazım ona bakacağım.

Veee diyet. İyi ki ertelemeyip bu işe girişmişim, 6 hafta bitti diyetimde ve -4,5 kg dayım. Vücut kitle indeksine göre 2,5-3 kg kaldı vermem gereken. Bakalım bundan sonrası nasıl gidecek meraktayım. Yeni yıla fit girecek miyim giremeyecek miyim göreceğiz :))

Benden haberler bu kadar. Hepimize bol tickler diliyorum 🙏🏼
Share:
Devamı

Kahve: Geri sayım, 45 gün.


Bugün buraya artık bir post girmem gerektiğini düşünüp, (öğlen sularında- telefondan) oturdum 8 buçuk dakikalık video çektim. Güzel güzel depolarımın gidişatını anlattım. Fakat yükleme kısmında sorun yaşadım (hırrr) Epeydir bilgisayar başına geçip ne yazı yazabildim, ne de burayı okuyabildim. Bu hafta ortak blogumuzda hem kaçırdığım leziz yazıları okuycam hem de projemde nerelere evrildim, neler keşfettim bunlardan bahsedicem.

Şimdilik kısaca özetlemek gerekirse;

Kendimi arıyorken olmaktan korktuğum yerdeyim, hala ilk 5 maddedeyim!!!

Essahtan, her gün 'bugün depolarım için ne yaptım?' diye sormadan, kendi versiyonumda gelişim kaydetmeden günü kapatmıyorum. Fakat yine de çok boyutlu bir akışa kendimi kaptırdığım söylenemez.

Şimdilik garantilediklerim (özellikle 2 madde daha net)

1- Bana iyi gelen beslenmeyi oturtmak (check)
2- Sporun düzenlisi (check)
3- Kitaplarımda yol almak (check)
4- İngilizce dili ve edebiyatında dinlemek, okumak, anlamak (check)
5- Basit şeyler çiziktirmek (check)

İyi de, bir sorun var. Yani depolar projesine başlarken, hiç düşünemediğim bir sorun.

Tam burada kesiyor, baya hain şekilde cuma gecesine koşuyorum. Tabi ki pijamalarla film karşısına (kekik çayı eşliğinde) Volkan bekliyor.

Kaldı son 6 hafta, yuvarlak hesap son 40. Bence artık son düzlükte buralarda daha fazla bulunma zamanı geldi. Hadi 2018, tatlıya bağlayalım mı beraber?

Hiç hesapta olmayan o sorun için, depolarımı eritme yolunda beni şaşırtan o mevzuyu anlatmak üzere en geç Pazartesi buradayım! (bence pazar olur o iş) Ve tabi diğer yazıları okumak, yorumlarda buluşmak gibi özlediğim eylemler için de!
Share:
Devamı

Küçük Joe: Roman yazmaya çalışırken yaralarını iyileştirmek.

Ne yapacağıma karar veremiyorum. Romanı yazmaya çalışmaya devam etsem, batmış bir işe yatırım gibi geliyor. Diğer yandan eğitici bir yanı olduğunu da biliyorum. Bir sonraki roman için çok şey öğrenmiş, yazı becerimi bir kademe daha ilerletmiş olacağım. 

Fakat belki de sorun başka yerde. Her şeyimi vermek konusunda, sıkı, sımsıkı çalışmak konusunda bir yaram var. Bir zamanlar kendi alanımın görece zirvesindeydim. Çok göz önündeydim. Sonra aşağı yuvarlandım. Yuvarlanıp düşerken yaralandım, her şeyimi kaybettim, hatta ölümlerden döndüm. Belki de kafamda böyle bir bağlantı oluştu bilinçsizce: çok çalışıp zirveye çıkarsan, düşüşün ölümcül olur. Ya da: çok çalışıp her şeyini verirsen ve başarılı, çok başarılı olursan, ardından ölümcül bir düşüş gelir ve her şeyini kaybedersin, kendine duyduğun saygı dahil. 

Nazara inansam nazar değdirdiler diyeceğim. O kadar çok kıskançlıklar olmuştu ki. Bir sabah derse geldiğimde her zaman oturduğum yere başka insanlar kasten oturmuşlardı, beni yerimden etmek için. Çocuk gibiydiler oysa yirmilerinde koskoca insanlardı. Bu hareketin çiğliğinden ve ilkelliğinden bile ürkmüştüm. Kıskançlık deyip geçmesi kolay. Korkutucuydu. İlkokuldayken de özel bir statüm vardı, birkaç farklı sebepten. Yine de o kadar kıskançlık görmemiştim. Ve o düşüşümde rolü olan insanlarda o vahşi kıskançlığı sezmiştim. 

Eski yazılarımda bunu “başarma korkusu” olarak analiz etmiştim. Yanılmışım. Başarma korkusu değil. Başarıdan sonra başıma gelenler gözümü çok fena korkutmuş. Yirmi sene oldu hala izleri taze. Nasıl korkutmasın.

Dün akşam ve bu sabah Louise Hay sesli meditasyonu dinledim. Düşündürdü. İyileşmek ve affetmek üstüne kısa cümleler vardı. Çok iyi geldi bir yandan. Duygularımızın bile ucunda bir düşünce var diyor ve düşünceyi değiştirebilirsin diyor (bilişsel psikologlar bana günaydın mı dedi?). Bana güç verdi. Hazır zihnim de bugünlerde açılmışken yeni bir bakış açısı kazandım. O düşüşü bugün olsa belki yaşamazdım. Çünkü farklı tepkiler verirdim. Yani o düşüşteki kendi payımı gördüm. Yani eskiden pasif olarak yaşadığım yaralanmada bir kontrol noktası bulabildim. Bu diğer insanların yanlışını aklamak için değil, bana güç kazandırmak için. Başkalarının davranışını kontrol edemem ve bu beni kolay incinebilir kılar. Fakat kendi davranışımdaki zayıf noktayı bulabilirsem bu olayın tekrar başıma gelmesini önleyebilirim. Ve sanırım ruhumuzun yapmaya çalıştığı şey bu. Eskiden yaşanmış kötü bir olayın başımıza tekrar gelmesini önlemek. Birçok savunma mekanizmasının varoluş sebebi bu. Başıma gelenler yüzünden sorumlu tuttuğum insanlara o kadar kızgındım ki, olayın arka planını göremiyordum, geniş resmi. Ne de kendimi. Ama arka plan uygun olmasa, tek başlarına - gerçi oldukça kalabalıktılar- beni bu kadar yaralayamazlardı. Güçleri yetmezdi. Bunu anlamak çok büyük bir adım. Galiba derinden iyileşiyorum. 

Bilgisayarı çalışma odasındaki yeni masaya kurdum. Perdeyi de açtım, ara ara kafamı yana çevirip çiseleyen yağmuru izliyorum. Ne araba ne motor sesi gelmiyor. Ne de tepemde horon teperken binayı inleten komşularım var. Kapıcımız sağolsun, kaloriferleri cayır cayır yakıyor. Saat beş olmuş. Canım pasta istiyor. Yanında da çay. 





Share:
Devamı

Öğrenen Anne %51

Ve yarıyı 1 tık geçtik! Durum raporu, asayiş berkemal. Türk gibi yani yüksek enerjiyle ve ‘n’olcak abiii, hallederiz’ diye başladığım işe, daha ilk çeyrek bitmeden tabii ki hedeflerin çokluğundan demoralize olup ‘yapamıyorum, yapamayacağım, en iyisi vazgeçeyim’ krizi geçirerek noktayı koyma aşamasına gelmiş, ama tam dibe vurmadan bir Alman’dan el alıp motivasyonumu yükseltmiş ve kendime daha gerçekçi hedefler belirleyerek yola tekrar geri koyulmuştum. İlk yarının özeti buydu.

Benim her işim böyledir. Aşırı heyecan ve motivasyon, ilk zorlukta yılgınlık ve demoralizasyon, genelde o noktada vaz geçme ya da genelde kendi dışımda biri ya da bir olaydan ışık alıp daha gerçekçi yeni bir bakışla ve daha dengeli (daha az tutkulu ama daha sürdürülebilir) bir yöntemle tekrar denemek ve bitiş çizgisine dek son bir gayret (genelde burnumdan solumak ve birkaç son dakika aydınlanması ile zaman ve enerji yenilemek) gösterip, bitişi tahminimden rahat göğüslemek ve sonra tebrikleri de umursamaz bir havayla ve ‘aman fazla büyük bişey değildi ya herkes yapabilir’ havasıyla, kendimi olduğundan az göstererek (bu psikolojiye de geleceğim, zamanı gelince yazarım nedenlerini) geçmek. Hep böyledir, her işim böyledir. Çabuk vazgeçerim ama vaz geçmediğimi de iyi yaparım, önem veririm, mükemmelleştirmeye çalışırım.

Sorun aslında bu, ya hiç ya hep. Birşeyi ya hiç yapma, ya iyi yap.. Sorun bu, ara tonları başarısızlık olarak görmek. Bunun üzerinde çalışıyorum.

Şimdi yarı yolu geçmiş, o ‘bırakma’ noktasını da atlatmışken, bir durum değerlendirmesi yapalım ve öyle devam edelim. Neydi hedeflerim? 4 kollu teraziyi dengede tutmaktı. Bunlardan fiziksel kokda sorun olmadı zaten o kol hep öyle kendiliğinden takılıyor iki adım öne bir adım geriye falan bi şekilde dengeyi buluyor. psikolojik kolu iyi çalıştırdım. Hayatımın anlamını, endişelerim üzerine çalışmayı güzel götürdüm, hergün bu konuda aktif çalıştım ve düşünce ve eylem anlamında beklediğimden çok ilerledim. Ama bu nedenle diğer kol, bilişsel kol biraz yukarda kaldı ve özellikle Almanca çalışma motivasyonumda dengeyi tutturamadım. Sosyal kolda da tahminimden iyiydim, yeni insanlarla tanıştım ve eskilerle daha yoğun ilişkiler içine girdim, bu gerçekten beni mutlu etti. Sosyal olmayı seviyorum ama tembellik edip kendimi çekiyorum, kendimi rahat bıraktığımda yani mesela şu her teklife evet deme oyununda, gerçekten zevk aldığımı ve mutlu hissettiğimi görüyorum. Bu kolun karşıtı olan kendine yönelmede de iyiydim, sevdiğim bazı kişisel bakımları düzenli yaptım ve fark ettiğini gördüm. Sanki cildim ışıldadı, daha hafif hissettim falan. Bir de risk aldım mesela saçımı apayrı birine boyattım ve hiç aklımda yokken bu önlere atılan açık bir renkten attı ve baya hoş oldu yahu (kocam farketmedi ve kızım ‘anne sana elsa mı çarptı saçının bi tutamı beyaz olmuş’ dedi ama olsun, ben beğendim ya, yeter).

Yolun ortasında geldiğim nokta bu. Şimdi güdük kalan noktalara yoğunlaşmak istiyorum ve ufak da olsa birkaç başarı elde etmeyi umuyorum. Ha bu arada en büyük başarım da geçen hafta Türkiye’deyken gerçekten çok kontrollüydüm ve ailemle ilk defa gerçekten güzel zaman geçirdik (şimdi süper şımartılmış çocuklarım ağzıma kollektif bi şekilde.. neyse).

Haydi bakalım, ikinci yarı için perdeeeeeee..
Share:
Devamı

Küçük Joe: yarı yol raporu.

Sekiz hafta kalmış depoları boşaltmaya. Ben de rapor vermeye geldim. Çoktandır yazmıyordum. Aslında benim depolarla ilişkim mesafeli. Tam unuttum derken aşama geçiyorum. Hani böyle çalışmadan geçen öğrenci gibi.

Roman fena gitmiyor sanıyordum ki geçen raporu okudum. Hemen hemen aynı yerdeyim. Sadece  artık sayfa sayısına filan karar verdim taslak da olsa. İlk bölüm örneğin 4500 sözcük, 10 sayfa. Biraz kısa tuttum. Ama sayfa sayısına karar vermek romanın üstünde çok büyük kontrol elde etme hissi yaratıyor. Yolun neresinde olduğunu görebiliyorsun (en başındayım).

İş projesine gelince, az önce düşünüyordum, ben galiba istemiyorum o işi yapmak. Kitaplar alacaktım ama dipte bir isteksizlik seziyorum. Hala tam karar vermedim. Fakat kendime cayma hakkı veriyorum. Biliyorum ki iç sesimi dinlersem daha iyi bir yere varacağım.

Diğer yandan, yazı tek işim olsa diye düşündüm, beni tatmin etmez. Başka bir uğraşım daha olabilir. Böyle insanlarla haşır neşir olduğum fakat tüm zamanımı almayacak bir iş. Sosyal içerikli belki. Ama bisiklet gibi her gün koşa koşa gitmek isteyeceğim bir iş olmalı bu. Belki de depoların bitmesine sekiz hafta kala bunu ciddi bir şekilde ele alabilirim. Şimdiye kadar aklımda diğer iş vardı. Ama şimdi bu iş meselesi boşta kaldı. Üstüne düşünebilirim. Fakat spordan ve romandan sonra zamanım kalacak mı? Şu anda ev işleri ile beraber bütün zamanımı alıyorlar. Daha da ailevi sorumluluklarım yok artık son bir buçuk iki senedir olduğu gibi. Belki romandan sonra. Hmm?

Biraz dürttü beni bu rapor. Spor yapıyorum, ve buzdolabımda yemek var ve kirli sepetim boş ve mutluyum. Fakat biraz daha çaba gösterip biraz daha dolu günler yaşayabilirim sanki. Yoksa hiç dokunmasam mı?


Share:
Devamı

Kendinize küçük hedefler koyun, bi de öpün

N’aber?
Ben sessiz sessiz yazılanları okuyup “ayy ben bi’ şey yapamadım yaaaa, kesin bu işi batırıcam, kesin!” anksiyetesi yaşıyordum görüşmeyeli. Hem de düşündüklerimin çok gerisinde olmamama rağmen…
Anksiyete demişken, bir uzman psikoloğun çocuklarda anksiyete belirtisi olarak “geçişlerde zorlanmak; mesela dışarı çıkmamak, çıkınca girmemek” gibi hareketleri örnek vermesi üzerine, “Hiiii! Bak, gördün mü, kes-sin benim oğlanda da var… Zaten çok hassas bu çocuk, her şeyden etkileniyor mu böyle… Ne yapacağız yaa...” diyerek kendimi yiyordum.
Bütün bunlara karşılık bir taraftan da şurada 10 gün sonra taşınmamız ve henüz inşaatı bitmemiş evimize geçmemiz gerekebilirken, o konuda çok ama çok sakin kalabiliyordum.
Niye mi bunları anlatıyorum? Okuduğum her şeyden çok etkilendiğimi, dahası kafamda olayları karmakarışık ettiğimi fark ettim. Dönem dönem interneti azalttığım, sosyal medyadan uzaklaştığım oldu. Ne zaman biraz bunalsam takip ettiğim hesaplarda temizlik de yapıyorum. Yine de bu aralar, faydalı şeyler bile okuyor olsam, internette maruz kaldığım şeylerin bana biraz “fazla” geldiğini fark ettim.
Kahve’nin ilan ettiği üzere kaldı 8 haftamız. Bu süre içinde sağlıklı bir internet/sosyal medya kullanımı oturtmayı hedeflerim arasına ekliyorum. Bunun dışında;
  • Madde 4’e aynen devam (Bunu da spor olayını hala kotaramamış olmama paravan gibi kullanır oldum ama çaktırmayın).
  • Bugün okumalarım için 2 kitap daha sipariş ettim, bunu da artı olarak yazıyorum.
  • Evdeki yarım kitaplarımdan 2 tanesine kardeşim el koydu geçen geldiğinde ama vermedim, yani eldekileri temizlemeye de hevesli olduğumu kanıtladım kendime, bu da çok iyi.

B Öyle bakınca ben yapamadım hissime de bi’ nanik çaktım. Onun yerine kendimi öpüyorum, sırf tipi bana benziyor diye de şunu aşağı bırakıyorum;

Share:
Devamı

Ögrenen Anne %43


Hayatimin ilk ve baya etkileyici endise krizinin ustunden 25 gün gecti ama bu kisa sürede muhtesem adimlar attim. Simdi bu ayki PMS'e ve gercekten tahmin ettigim gibi hormonal kaynakli ise, yeni bir endise atagi olasiligina dogru hizla yaklasirken, bu farkindaligi kullanmaya calisiyorum. Kendime kendim olarak degil, icimden cikip, disardan bakarak, terapist kimligimle yaklasiyorum. Hem "ele alinmanin" keyfini cikariyorum, hem de "ele alan" olarak onume bu kadar acik secik herseyini dokmus biri ciktigi icin keyfime diyecek yok. Biraz zor ama cok keyifli bir calisma..

Endiselerimi ele alip guruplayinca, iki ana tema onume cikti: Saglik ve gelecek kaygisi.

Saglik konusunu biraz kurcalayinca, su konularda yogun endise duydugumu fark ettim: Cenemde tam hangi disten kaynakli oldugunu anlayamadigim bir sizlama (gozden kacan bir curuk ya da gomulu 20ligin yarattigi ve genel narkoz vermenin mumkun olmadigi, cene kemigimin kirilmasini hatta cenemin cikmasini gerektirecek bir islem gerekebilcegini soyledikleri o kabustur kesin), mememde buldugum bir kitle (sekil bozuklugu da var, kesin meme kanseriyim), dizlerimin arkasinda ozellikle dizlerimi kirip bacaklarimin ustune oturdugum anda hissettigim agri (ailede diz sorunlari var, benimki cok erken basladi, kesin hizli ilerleyecek ve 10 seneye yuruyemeyecegim), M.'nin burun kanamalari (tabii ki kan kanseri) ve M.'nin buyume sorunu, sinirliligi (hormonal bir problemi var), L.'in konusamamasi ve dogdugunda kafasinin yamuk olusu (kesin normal dogurucam diye ikinirken cocugun beynine bisey oldu), annemle babamin yaslanmasi (bana soylemedikleri, sakladiklari birseyler var).

Gelecek kaygisi ise: asla yeniden, tekrar terapist olarak calisamayacagim (cok ara verdim, hersey degismistir, ben geri kalmisimdir ve eski isyerimle calismak istemiyorum cunku cocuk dusmani, M.nin hastaligini bile basima kakmisti, yeni bir yer bulamayacagim tam kafama gore), Almanca problemi (kafam almiyor, asla C duzeyini ogrenemeyecegim, cok zor), hayatimin anlamini asla bulamayacagim, bombos bir hayat gecirip olecegim, olurken de hazir olmayacagim, huzurlu olemeyecegim!

Simdiiiii.. :)))) Sizin de iciniz sisti mi?

Ay yeter bence de. Hemen ilk gruba giristim arkadasim. Gittim guvendigim Munih'teki kadin dogumcuma, Bursa'daki discime, Bursa'daki aslen fizyoterapist olan masaj konusunda da tek gececegim uzmanima. Yillardir "cani aciyacak, etkilenecek, korkacak" diye kan almaya goturemedigim M.'yi cektim kolundan goturdum sahane bir cocuk doktoruna, ki kendisi ayni zamanda cocuk endokrinoloji yani hormon bilimi uzmani profesordu, muhtesem bir doktordu. Bi de kan aldirdim, Almanya'da sadece dogdugu gun ve hastaneden ciktigi gun topugundan alinan kan disinda 5 yillik omrunde hic alinmayan kani (Alman tibbi boyle) 3 tüp sakir sakir (malesef tam korktugum tarzda, aglata bagirta, "sus ama acimaz o kadar" diye diye hem de) aldilar. Tam tesekkullu bir kontrol oldu, Türk tipi.

Ve ne oldu, cok sukur genel anlamda hersey yolunda. Resmen geceler boyu uyuyamayislarimin, binbir felaket senaryolari yazip endiselenmelerimin, bir anlik cesaretle hepsinin onune gectim ve kontrolu elime aldim! Kendimle gurur duyuyorum! Bu benim iste ya.. (Cocuk yedigi igneyle kaldi ama, caktirmayin, benim icim rahatladi ozetle ve korktugum gibi travma yasamadi, benden de nefret etmiyor simdilik, cunku yine Turk tipi rusvetle koca bir hediyeyi kapti sonucta).

Simdi gelelim ikinci grup endiseme, yani gelecek kaygisina.

Cok dusunuyorum, dusunceler, akimlar, sonsuz okumalar.. Cok aklim karisiyor. Kafamdaki ben ile yani asil olmak istedigim ben ile, aslinda bu yasima dek toplum, aile, normlar tarafindan olmam beklenen ben arasinda daraliyorum. Konu benim varlik felsefem ama olay benden cikmis, toplumsal bir hal almis.. Az dusun, bosveeer, su akar yolunu bulurculukla olmuyor arkadaslar. Iki degiskenli, herseyin dogal oldugu koy ortaminda degiliz, metropollerimizde cok degiskenli hayatlarimiz karmakarisik. Elbet dusunecegim, bir cok degisken var onumde, hayat ise tek. Hayati ciddiye almak kadar dogal birsey olabilir mi? Ama bunu yapmanin da bir teknigi var, kendini yipratircasina degil, hayat ile akmak, hayatin icinde, bir parcasi olarak, yani hem bireyselligimi hem de ait olma hissimi doyurarak..

Dusuncelerim demlenmeye basladi yavas yavas. Zamani gelince damittiklarimi yazacagim elbette. Ama simdilik, %43'ten bildiriyorum, yol uzun, yol zorlu ama yol keyifli.. Dusunmek, hep bir davanin icinde olmak, hep sorgulamak, aramak, denemek; yasamin anlami bu benim icin (galiba).
Share:
Devamı

Kahve: Geri Sayım, 59 gün (Revize isteyenler?)

Yoktum bayadır. Ama depolarım hep gündemimde sayın blog.

Değişik bir dönüşüm sürecinden geçiyorum. Belki de zamanında ekilen düşünce tohumları çiçeklerini açıyor. Bunlardan öteki blogda bahsettim bolca, ilgini çekerse gel.

Günler hızla geçti. Bu arada bir minik çocuk hastalığı bir de ağır yetişkin regli atlatıldı. Yoğundu. Projenin neredeyse yarısı bitmek üzere. 100 gün diye yola çıktık. Kaldı 59 gün. 

Çok kritik vakitler.

Henüz elle tutulur bir gelişme kaydedemeyenler... ya da benim gibi zikzaklı yollar çizenler.. Ne dersiniz, bu Pazartesi itibariyle, kalan son 8 haftada, elimizdeki listeleri yeniden yoklayarak, belki revize ederek, hızlanmaya? İsteyen kendisine gereksiz görünen depo ürünlerini eleyerek, öncelikli olanlara yoğunlaşır. İsteyen listesinden sadece 3 madde seçer.

Odaklanarak 8 hafta, güzel işler çıkarabiliriz bence. 8 haftada neler olur neler? Ben son haftalarıma daha çok odaklanmaya kararlıyım. Ne de olsa sayılı süre, çabuk geçer. 

2019'da yeni kararlar almaktansa, yeni bir seneye girmeden köklü değişimler yapmak için bence şahane süre.

Bakınız, depolarımız.




Share:
Devamı