Küçük Joe: Roman yazmaya çalışırken yaralarını iyileştirmek.

Ne yapacağıma karar veremiyorum. Romanı yazmaya çalışmaya devam etsem, batmış bir işe yatırım gibi geliyor. Diğer yandan eğitici bir yanı olduğunu da biliyorum. Bir sonraki roman için çok şey öğrenmiş, yazı becerimi bir kademe daha ilerletmiş olacağım. 

Fakat belki de sorun başka yerde. Her şeyimi vermek konusunda, sıkı, sımsıkı çalışmak konusunda bir yaram var. Bir zamanlar kendi alanımın görece zirvesindeydim. Çok göz önündeydim. Sonra aşağı yuvarlandım. Yuvarlanıp düşerken yaralandım, her şeyimi kaybettim, hatta ölümlerden döndüm. Belki de kafamda böyle bir bağlantı oluştu bilinçsizce: çok çalışıp zirveye çıkarsan, düşüşün ölümcül olur. Ya da: çok çalışıp her şeyini verirsen ve başarılı, çok başarılı olursan, ardından ölümcül bir düşüş gelir ve her şeyini kaybedersin, kendine duyduğun saygı dahil. 

Nazara inansam nazar değdirdiler diyeceğim. O kadar çok kıskançlıklar olmuştu ki. Bir sabah derse geldiğimde her zaman oturduğum yere başka insanlar kasten oturmuşlardı, beni yerimden etmek için. Çocuk gibiydiler oysa yirmilerinde koskoca insanlardı. Bu hareketin çiğliğinden ve ilkelliğinden bile ürkmüştüm. Kıskançlık deyip geçmesi kolay. Korkutucuydu. İlkokuldayken de özel bir statüm vardı, birkaç farklı sebepten. Yine de o kadar kıskançlık görmemiştim. Ve o düşüşümde rolü olan insanlarda o vahşi kıskançlığı sezmiştim. 

Eski yazılarımda bunu “başarma korkusu” olarak analiz etmiştim. Yanılmışım. Başarma korkusu değil. Başarıdan sonra başıma gelenler gözümü çok fena korkutmuş. Yirmi sene oldu hala izleri taze. Nasıl korkutmasın.

Dün akşam ve bu sabah Louise Hay sesli meditasyonu dinledim. Düşündürdü. İyileşmek ve affetmek üstüne kısa cümleler vardı. Çok iyi geldi bir yandan. Duygularımızın bile ucunda bir düşünce var diyor ve düşünceyi değiştirebilirsin diyor (bilişsel psikologlar bana günaydın mı dedi?). Bana güç verdi. Hazır zihnim de bugünlerde açılmışken yeni bir bakış açısı kazandım. O düşüşü bugün olsa belki yaşamazdım. Çünkü farklı tepkiler verirdim. Yani o düşüşteki kendi payımı gördüm. Yani eskiden pasif olarak yaşadığım yaralanmada bir kontrol noktası bulabildim. Bu diğer insanların yanlışını aklamak için değil, bana güç kazandırmak için. Başkalarının davranışını kontrol edemem ve bu beni kolay incinebilir kılar. Fakat kendi davranışımdaki zayıf noktayı bulabilirsem bu olayın tekrar başıma gelmesini önleyebilirim. Ve sanırım ruhumuzun yapmaya çalıştığı şey bu. Eskiden yaşanmış kötü bir olayın başımıza tekrar gelmesini önlemek. Birçok savunma mekanizmasının varoluş sebebi bu. Başıma gelenler yüzünden sorumlu tuttuğum insanlara o kadar kızgındım ki, olayın arka planını göremiyordum, geniş resmi. Ne de kendimi. Ama arka plan uygun olmasa, tek başlarına - gerçi oldukça kalabalıktılar- beni bu kadar yaralayamazlardı. Güçleri yetmezdi. Bunu anlamak çok büyük bir adım. Galiba derinden iyileşiyorum. 

Bilgisayarı çalışma odasındaki yeni masaya kurdum. Perdeyi de açtım, ara ara kafamı yana çevirip çiseleyen yağmuru izliyorum. Ne araba ne motor sesi gelmiyor. Ne de tepemde horon teperken binayı inleten komşularım var. Kapıcımız sağolsun, kaloriferleri cayır cayır yakıyor. Saat beş olmuş. Canım pasta istiyor. Yanında da çay. 





Share:
Yer: istanbul

6 yorum:

  1. Vay anasını, nasıl başladı nasıl bitti yazı!
    Ya bu terapi sürecinde aslında çok yeni adım atmak yaramıyor, çözülmeler falan çok olduğu için biraz ağırdan almak iyi olabilir.
    Pasta neliydi? :D Senin saat 5, bizim ailecek saat 3.30 illa ki o şeker bünyeye alınacak. Roibos çayı mis?

    YanıtlaSil
  2. Aslında bunu kendime roman için metayazı dediğim yazıyı yazarken başladım. O yüzden fontlar farklı oldu. Uğraştım değiştiremedim.
    Benim terapistle olan sürecimi mi söylüyorsun? Yeni adım da roman mı? Ağırdan almak da çok zorlamamaksa aynı fikirdeyim.
    Nitekim bu yazının üstüne, çıktım, yağmurun altında pastaneye kadar yürüdüm: vişneli çikolatalı pasta beğendim. Rooibos da vardı evde ama yorumu okuduğumda pasta saati geçmişti. Belki şimdi içerim. Yağmur hala dinmedi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fontu demiyorum, başlangıçtaki tonla bitişteki ton, hissettirdikleri çok farklı..
      Genel anlamda dedim, birşey üzerinde çalışıyorsun (bilinçaltında bile olsa yoğun bir çalışma içindesin) ağırdan almaktan kastım, herşeye dalmamak, seçici davranmak ve yavaşlamak olabilir..
      Rooibos benim de bitti, bugün ben de almaya çıktım ama cebimde para yoktu, almamışım :D Kısmet.

      Sil
    2. Biliyorum biliyorum fontu değil de genel havasını kastettiğini. Yani kendime yazıyordum , kendime yazarken birden bambaşka bir derinliğe atlayabiliyorum, onu demek istemiştim. Fontlar gereksiz ayrıntı :) gevezelik etmişim, ama göz zevkimi bozdu sinir etti.
      Hmm, şimdi daha iyi anladım ağırdan almayı. Doğru diyorsun.

      Sil
  3. eheh seni bu fontla okumaya alışık değilim. genelde daha yuvarlak ve canlı fontun oluyor. ama bunlar detay, önemsiz- geçelim.

    Joe biliyor musun, ben de bana karşı yapılan düşman tavırlarından aşırı korkarım. savaşamam. beni de travmaya itebilir, bu. bazılarında şunu gördüm, kendisine yapılan saldırı / sataşmaları seviyor. oradan güç alıyor. ben ise direkt zayıfım. biri beni kıskanmasın, önemsemesin, hatta haberi bile olmasın benden daha iyi.

    bilmiyorum sen de öğrencilik yıllarında böyle mi hissediyordun.

    başıma gelen kötü olaylardan ancak ve ancak o yazdığın 'kendimdeki kontrol noktasını' bulmadan da kopamıyorum. kendimi kanırta kanırta kendi hatamı söylemem ve olayın etkisinden kurtulmam gerekiyor.

    YanıtlaSil
  4. Aynen kahvem ben de. Hele kıskanılmak en nefret ettiğim şeydir. Zapzayıf bir kızken bile insanların "ne güzel zaypzayıfsın" demelerindeki hayıflanmaya üzülen bir insandım.

    Ama şu yukarıdaki yazılan olayların bir kısmı bugün olsa çok güzel geri püskürtebilir hatta olayı başlatanın başına bela açabilirdim çok da legal yollardan. Bu sabah onu düşünüyordum. Keşke şunu şunu yapsaydım dedim. Mesela üniversitenin duayenine gidip şikayet etseydim. Elime de kanıt olarak birinci sınıfta yaptığım bir ödevin üzerindeki değerlendirme ile çok güzel derdimi anlatırdım. Ama işte depresyondayken insanın basireti bağlanıyor. Sonra da olaylar zincirleme gelişti. Ne yapabilirim artık. Sadece etkisinden kurtulmaya çalışmak.

    YanıtlaSil