Kahve: Birinci Gün



Birinci gün, anlı şanlı hazırlanıp beklediğim gün, olabilecek en kötü şekilde geçti. Dün birden bire saatler içerisinde başladı. Ateş, titreme, halsizlik, boğaz ağrısı. Tüm günü yatakta, kafamı yerinden kaldıramayarak, evdekilerden bakım dilenerek geçirdim. Yani, hayat sen planlarken yaparken, boğazına gelendir. Tabi ki bu projenin farkı tam da burada ortaya çıkıyor blog. Kendi mükemmeliyetçi tavrımdan kurtulup ilk kez farklı bir şey yapıyorum ve durumu olduğu gibi kabulleniyorum. Normalde olsa, tüm planı çöpe yollardım. Olmadı işte, yine olmadı, derdim. Şimdi ise amaç, kusursuzluk ve ideal hayat kurgusundan çok ters bir yöne yürümek. Gerçekçi olmak, listelerimin işe yararlılığını test etmek (gerekiyorsa da tümden kurtulmak) Çünkü her gün en iyi senaryoyla başlamıycaz güne. Bir şekilde o esnekliği de tanımak lazım (peki neden ilk günden be allahsız virüs?)

Belki bugünü, depomdaki ürünlerim üzerinde çalışmaya ayıramadım ama yatakta da boş kalmadım. Listelediğim kitaplardan birini, epeyce okudum. 

İlk günden hasta olmamı Gay Hendricks'in şu kitabındaki 'üst sınır problemi' ile de açıklayabiliriz belki. Bu da aklıma gelmedi değil. Hendricks, şöyle diyor; 'ne zamanki üst sınırınıza (potansiyeliniz) çıkmak için harekete geçseniz, bunu başarmamak için kendinizi çeşitli şekillerde sabote edersiniz'

Cümlesi tam bu değildi, anlattığı şey buydu. Bunu hayatın her alanına uyarlayarak açıklamış kitabında. Çok iyi giden bir ilişkiyi sabote etmek, başarıyı-kariyeri, mutlu olmayı. Kısacası Hendricks özümüzde bir yerlerde iyi hissetmek ve iyi yaşam sürmeye dair temele çökmüş inançsızlıklarınız olabilir diyor. İlginç değil mi? Ve daha ilginci, geçen sene tam 3 kez, spora başlama kararı alıp, kendimi halsiz ve saatler içinde hasta buldum. Sanki kendimi hasta olarak sabote ettim. Bilemiyorum, belki sadece tesadüf. Sen yaşadın mı buna benzer bir şey?

Neyse bu 100 gün bu yüzden var. Köşeye sıkıştırmak için 'kendimi'.

Bu arada, blog şenlendi değil mi? Düğünde takı takmışlar hissi yine geldi bana. Zenginlik. Joe ve Öğrenen Anne yayınlamış bile kendi yazılarını. Sen de katılmak istersen, mail adresini kahveicermiyiz@gmail.com adresine göndermen yeterli. Blogun alt başlığını 35 yaşın 100 günü yapmıştım ama 2019'a doğru 100 gün şeklinde güncelledim. Hiçbir kuralı, düzeni yok yazmanın. İster her gün, ister 20 günde 1... Yeter ki bloğun temasında olsun. Yeni seneye girmeden deposunu boşaltmak isteyen, bu kez kararları yeni seneye girerken değil, girmeden uygulamaya sokmak isteyen kopsun gelsin. Şurada teklifimi yapmıştım zaten.


Share:

2 yorum:

  1. Bak ben farklı bir açıdan bakacağım.
    Kendi kendini sabotajdan olmayabilir.
    Bazen hayatta en büyük değişimlerden önce bir "hazırlık" dönemi oluyor, ben bunu hissediyorum. Yani bedenen ve ruhen hazırlanmak ve bu genellikle "en dibe çakılmadan, su yüzüne çıkmak için ayaklarınla itemezsin" fikriyle de uyuşuyor. Bende çok olur, tamam der gaza gelirim ama o gaz yetmez, illa ki daha dibe batacağım ve olayı "kabullenip" gerçek anlamda gaza gelmeden, isteyerek başlayacağım.. Yanmi kendine odaklanmak yerine koşulların seni getirdiği noktada anlam bulmaya çalışmak.. Böylelikle olmadığında, kendine değil, koşullara yükleniyorsun. İlki baya yıkıcı ve demotive edici, ikincisi ise bence daha yapıcı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. doğru ya. iyice diplere çakılmadan kalkacak itici gücü bulamamak. bana da tanıdık. yapıcı olan neyse, onun hizmetkarıyım mecbur. olmadı kendimle kavga ederek, kapatamadım mevzuları.

      Sil