Öğrenen Anne %100

Sevgili dost;

Sen bu satırları okurken ben çoktaaaan gitmiş, çok uzaklara gitmiş olacağım..

Hahaha aslında doğru, şimdi 100-2=98'den bildiriyorum ama yeni yıl günü postalanmak üzere ayarladım yazıyı, çünkü gerçekten de siz bu satırları okurken biz ayıptır söylemesi Avusturya Alpleri'nde şömine başı kestane cızlatıyor olacağız. Kulağa şahane geliyor ama gerçekte biraz kahırlı. Sevgili canikom minnoş asilzade kayınvalidem ve iki öksürüklü, sümüklü ve mütemadiyen siz bu satırları okurken ateşli çocuk da bizimle birlikte geliyorlar (atsan atılmaz, satsan satılmaz, aile işte, geçen yazımda boşuna yazmadım heralde). Nerdeeee o eskinin yeni yıl geceleri..

Ya şükür, töbe töbe, valla şükür, açıkcası kayınvalide ve çocuklara rağmen iple çekiyorum, karlı tepeler, sessizlik, kayaktan yorulmuş kaslar, sıcak şarap.. Öksürük şurubu ve ateş düşürücüyle uyutulmuş çocuklar, ehem araya karıştı pardon.

Yaaaa sevgili dost, bloğun sonuna geldik iyi mi.. 5-15-45 derken oldu sana %100. Haydi bir bakalım depolardan neler gitmiş, neler gelmiş, neler olmuş neler, mercimekli köfteler..

Dört kollu terazimi duymayan kalmadı. Bilişsel, duygusal, sosyal ve fiziksel kollu denge terazim var benim. Ve bu terazime dair ödevlerim vardı. Ödevlerimin tamamını yaptım, elimden geldiğince uğraş ve çaba gösterdim. Zaten zaman zaman rapor verdiğim için biliyorsunuz, tekrar yazmayayım. Bence çok güzel gelişmeler oldu, son çeyrekte gerek sosyal ilişkiler, gerek gönüllü çalışmalar, gerekse mesleğe dönüş anlamında sürprizler çıkardı hayat karşıma ama bunların nedeninin tamamen benim konuya odaklanmam ve algılarımı açmam, aktif çaba ve enerji vermem olduğuna da inanıyorum. Sen yeter ki iste, evren (yavaş ve ağrılı bir süreç de olsa) eninde sonunda veriyor sana, konuştuk ya..

Peki neler olacak 2019'da?

Bence çok güzel şeyler olacak.. İnanıyor, istiyorum. Hepimiz için istiyorum, güzelliklerle gelsin 2019! Bu blogdan öğrendiklerimi yaşamıma katıp devam ettirmek istiyorum. Zaten çoğu alışkanlığa dönüştü, yaşamın kendisi oluverdi. Zorlandıklarıma biraz daha emek ve enerji ayırmak istiyorum yani aynen kaldığı noktada %101 diyip devam edeceğim çok hedefim var. Bir önem listesi oluştu aslında kafamda; zevk aldıklarım, zorlandıklarım ama gerçekleştirmek istediklerim, kısa ya da uzun vadeli planlarım diye alt başlıklar aldı planlarım. Artık hayallerim demez oldum, planlarım diyorum direkt, ki bu bu blog sayesinde oldu!

Ben bloğun çok yazan (çenebaz)larından biriydim ve bu bloğa hoşçakal demek tabii duygusal anlamda da alışkanlık anlamında da zorlayacak. Ama benim ayırdığım enerji ve zaman bu kadar ve fazlası zorlayacak beni. Çünkü bu blog sayesinde planladığım yeni sorumluluklarım var 2019'da ve zaten az olan zamanım (gün başına sadece 2,5 saat kişisel vaktim var) bunlarla dolacak, o nedenle çoğunuzun istediği gibi "devam" diyemiyorum, "tamam" diyorum. Burada yoldaş olduğunuz, okuduğunuz ve yorum bırakıp beni düşünmeye sevk ettiğiniz ve bir çok yeni ampül yaktığınız için çok teşekkür ederim. Çok faydalandım! Umarım başka mecralarda yine yollarımız kesişir, yine ışık yakarız birbirimize, yürüdüğümüz yollara (ki çoğu paralel zaten).

Herkese mutlu, sağlıklı, huzurlu, neşeli, motivasyon ve yaşam enerjili, çok güzel bir yıl diliyorum, sevgiyle kucaklıyorum! Yollarınız açık olsun!
Share:
Devamı

Kahve: Ve Final! 🎉

Vay be blog!

Geldik final gününe. Hiç unutmam, şu sandalyede tatlı bir sonbahar gününde, çay koymuş içiyordum, 'neden olmasın?' demiştim. Ve olaylar gelişmişti.

Aslında sıradan bir 'hedefler listesi' olayından farksız değildi. Bazı planların vardır ve bir türlü kendini ciddiye alıp gerçekleştirmiyorsundur. Zaman elinde esnek bir kavramdır zannedersin. Bugünün sihrini görmezden gelirsin. Biraz kendime anarşist, kadere devrimci, şu ana 'hadici' bir tavırla, sıvadım kolları ve kendime 100 gün belirledim. Dedim ki, bu süreyi sana son kez hediye ediyorum. Yap yapabildiğini bakalım. Projenin çıkışı böyleydi.

Sonra diğer yazarlar katıldı. İçimdeki heyecan daha da büyüdü. Çünkü hepimiz belki hayatın farklı bölümlerindeydik ama içimizdeki 'daha fazla çaba' düğmesini çevirmeye ihtiyaç duyuyorduk. Belki bazı şeyleri gerçekleştirmenin tam zamanıydı, belki de onlardan kurtulmanın! 

Her zaman her ne konuda olursa olsun, inandığım bir şey var. Olmuyorsa ya zamanı değildir ya da yeterince istememişsindir. 100 günde de filmin sonunu sersemlikle öğrenmişimcesine anladığım bazı gerçekler işte bu titreşimin sırları:

👉'Bugün' çok ateşli bir kelime. Ne verirsen, hemen seni ödüllendiriyor. Zaman diliminde en bereketli an.

👉Zamansızlık diye bir şey yok. Zaman sandığımızdan daha çok. Bazen onu mayalayıp çoğaltabiliyoruz ya da kurutabiliyoruz.

👉Az, hiçten iyidir. Tam olmasına hiçbir zaman gerek yok. Mükemmel olmak aslında budur.

👉Bazı şeyler, bazen aşırı karmaşık ve zor görünebilir. O zaman eylemleri değil, kafasını ertele. O problemleri çözmenin bir kafası gelecek, sakin ol. Karmaşık ve zor diye bir şey aslında yok.

👉Not al, ajanda tut, kayıt al. Evet, bu projenin bir amacı listelerden kurtulmaktı ama maalesef benim için çok ütopik. Ne zamanki günden, haftadan, zihnimden notlar tutsam daha iyi oldum ben. Kaldı ki daha 2018 bitmeden, 2019 hedeflerini YENİ AJANDAMA yazan da benim. Kısacası, not almak beni suluyor.

👉 Projede gerçekleştirebildiklerim var, imha ettiklerim. İkisinin belirleyiciliği genelde yaşamımda 'işlevsel' oluşuyla alakalıymış. Yani ben yaşamın genelinde kullanabildiğim eylemleri alışkanlığa dönüştürebilirken, 'ideal hayat' tanımına uyanları istikrarlı olarak kullanamıyormuşum.

Örnek, karikatür çalışması yapmak. Kimseye göstermiyorum, paraya çevirmiyorum, bir derdimi anlatmak için araç yapmıyorum. Yani kullanamıyorum. Dolayısıyla ona doğru çekilmiyorum.

Aynı şekilde erken uyumak. Her ne kadar erken uyumak konusunda yeni stratejiler geliştirmiş olsam da(hala vazgeçmiyor) bugüne kadar olamamasının nedeni onu işlevsel olarak kullanamıyor oluşum. Yani erken yatma isteğimin nedeni erken uyanmak. Erken uyanıp yapabileceklerimi gün içinde yapabileceğim vakti bulduğum için işlevselliği yok. O yüzden erken uyumaya doğru çekilmedim hiç. Bazen çok fazla iş varsa filan ikna oldum erken uyumaya. Neyse, şimdi erken uyumayı farklı bir stratejiyle hayatıma sokmaya çalışacağım, bakalım. (hala çöpe gönderemediğim tek başarısız depo ürünüm)

Sosyal medyayı günün ilk yarısı kurcalamadığımda günü çok verimli geçirdiğim bilgisi sayesinde, sosyal medyayla ilgili hedefimi çıkarcı bir şekilde uygulayabildim mesela. Eğer günün ilk yarısında haşır neşir oluyorsam, hakikaten verimsiz oluyor gün. Bu bilgi de bana sosyal medya kullanımımla ilgili hedefimi işlevsel hale getirebildiğimi söylüyor yani. Toparlarsak, hangi hedefleri uygulayabiliyorum? Elbette işlevselleri. Ona göre listeler oluşturmam gerekiyor yani. 

Bu projenin bana kattığı en güzel bölüm buydu işte bloggiller: Yani gerçekçilik. Gerçekçi şekilde kendimle yüzleştim!

Şimdi, ben ve sahici isteklerim 2019'a girmeye hazırız. İşlevsel olarak işime en çok yarayan hedeflerde sınırları zorlamak, diğerlerinin de yüzüne bile bakmamak yeni kararım. Vallahi büyük rahatlık.

Bu bloğa yorumlarıyla destek katan, tüm yazar arkadaşların davasını kendi davası yapan gıymetli okurlara kendi adıma çok minnet borçluyum. Çünkü epey kafa ziktik. Öyle ki kişisel gelişim evreninin belki de en kişisel olayı, kişilerin hedef listeleridir. Teker teker bunlara maruz kalmayı bırak, bunları başaramamayı okudunuz. Başardığımız iki adımlık mesafelerde, boş boş sevinçlenmelere şahit oldunuz. Kişi için büyük, dünya için güççük adımlardı hepsi ne de olsa. Yine de her haliyle paylaşmak güzel tabi.

Bence dünyanın her geçen gün dört nala koştuğu bir çağda, kendi bireysel 'daha fazla çabalama' düğmemizi el yordamıyla bulup, onu uygun yöne doğru kullanabilme hasretimiz, çok güzel- değerli. Umarım bu hep olur. Yarın yılbaşı. Yılbaşı yemeği olarak ev yapımı pizza yapıcaz. Ki onun bile hamuru önceki denemelerimize kıyasla 'daha fazla çabalı' olacak. Çünkü bugün oturduk, epey çalıştık. Yani umarım afiyetle çok şahane bir ev yapımı pizza yiycez.

Onu diyorum işte, çabayı her türlü hak ediyoruz. Her günümüz bunu hak ediyor. Daha fazla çabayla güzel şeyler oluyor. Olacak!

Herkese iyi bir yıl dilerim. 





N
ot: Ben final günümü 30 Aralık Pazar olarak belirlemiştim. Yarın yılın son günü, serbest ders olarak belledim :D

Share:
Devamı

eku: Plan program vs gerçekler



Kendimi şaşırtmadım ve çok hevesle başladığım bu projede tabi ki başlangıç yazısından sonra hiç bir şey yayımlayamadım. Olsun. 

100 günde neler oldu? Aslında hem hiçbir şey olmadı hem de çok şey oldu. Günlük alışkanlıklarımda proje başında hedeflediğim değişiklikler olmadı. Dışarıdan ben yine aynı ben. Ama içeride bin bir fırtına.. Ağır PMS'ler, kocayla kavgalar, arkadaşlarla dertleşmeler, bolca ağlama.. - ay çok dram, hiç ben değil. (ama hepsi de ben) 😱

100 günde neler oldu? Kendimi çok sorguladım, bu blogda yazanları takip ederek çok şey öğrendim. Yapmak istediğim şeyleri neden yapmak istediğimle yüzleştim, neden yapmadığım ile yüzleştim (hala devam ediyor tabi bu). Uzun süredir aklımda olan ama anlattıkça çıkacaklardan korktuğumdan ertelediğim ilk psikolog randevumu aldım. Çok fazla şeyi bir arada bir anda yapmaya çalışarak kendime fazlaca yükleme ve suçlama yaptığımla yüzleştim. En kolayından başlamaya karar vererek baştaki hedeflerimden kitap okumayı seçtim ve onun alışkanlığını kazanmaya başladım. Ertelediğim doktor randevularına gittim. Instagram'a daha az bakmaya başladım ve gördüm ki, ilham olsun diye takip ettiğim şeyler (yoga hesapları, hobilerimle alakalı hesaplar falanlar) aslında bana hep baskı ve ızdırap olarak dönüyormuş. 

Depolarıma dair öğrendiğim, bana göre en önemli durum şu: Bir şey yapmak istiyorum diyelim. Kitap okumak olsun. Okumak istediğim merak ettiğim kitapları alıyorum, biriktiriyorum. Sonra diyorum ki "kitap okumam lazım, hiç okumuyorum, kitap okumam lazım, aman da ne zamandır kitap okumuyorum." bu böyle gidiyor. Aldığım kitapları her gördüğümde "yapmam lazım, yapmam lazım, neden yapmıyorum." To-do listlere yazılıyor, hedefler koyuluyor, bazı bazı bloglara yazılıyor (!) Sabah kalkıp kitap okuyacağım diye sözler veriliyor. Ama o kitabı elime alıp da kapağını açmıyorum. İşte bunun nedenini buldum (sanırım). 

Zamanla o kadar çok şeyi yarıda bırakmışım ve kendime bununla ilgili kızmışım ki bir "ben hiç bişeyi tamamlayamıyorum, karakterim bu, maymun iştahlıyım" algısı oturmuş. Arada başardıklarımı da saymaz olmuşum. O yüzden bir şeye (kitap örneğinden devam) başlamaktan da korkar olmuşum. "Şimdi kesin bu kitabı da yarıda bırakıcam sonra yine kendime kızıcam" diye elimi atamaz olmuşum. Ha bu da nerde çıktı? O acaba neler çıkacak şimdi diye korktuğum psikolog deneyiminin daha ilk 10 dakikasında çıktı. Tabi ki bunu buldum yendim tamam bitti diyemiyorum. Ama farkına varmak (ya da farkına vardığım şeyi söze dökmek) ne kadar rahatlattı tahmin ediniz! 

100 günden sonra neler olacak? Hem hiçbir şey değişmeyecek hem de çok şey değişecek 😏 Artık kendime daha az yükleneceğim. Başlamak isteyince başlayacak, devam ettiremezsem de "napalım yahu şuan bunun vakti değilmiş" deyip geçeceğim bir çok şey için. Hedef koyduğum şeyleri daha küçük ve somut hedeflere bölerek ilerleyeceğim. Yapmak istediğim şeyleri neden yapmak istediğimi daha çok sorgulayacağım. 

Belki depoları boşaltmak projesine başlarken amacımız "alışkanlık kazanmayı öğrenmek"ti ama, bu süreç benim için öncelikle "alışkanlık olayına çok da takmamak" süreci oldu. Bunu biraz ilerlettikten sonra belki alışkanlık kazanmak için farklı yöntemlere geçebilirim ama "napalım yahu şuan bunun vakti değilmiş"  😎

Aralık ayı başından beri sevdiklerimin hayatlarında çok güzel gelişmeler oldu. 2019 için ilk düşüncelerim çok olumlu, çok umutlu. Bizim de hayatımızda değişiklikler olacak biliyorum, var gücümle inanıyorum. 

2019'da tüm sınıf arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Sınıf başkanımız kahve'ye tekrar teşekkürlerimi iletiyorum bu bloga ön ayak olduğu için. 😘


Share:
Devamı

Öğrenen Anne %95

Cuma öğlenden beri noel tatilindeyiz; kan, ter ve gözyaşı olarak özetleyebilirim. Noel ve bu tip özel günler intihar oranları tavan yapıyor (şu an nöbetteki meslektaşlarıma güç dilerim) ama anksiyete ve depresyon başta olmak üzere tüm sıkıntılı ruh hallerinin de arttığını biliyoruz. Nedeni: aile :D Fazla aile.. Gereğinden fazla aile..

İnsana insan gerek ama keşke insan çevresindeki insanları tamamen kendi seçebilse (şimdi bana "her bebek doğacağı aileyi seçermiiiiş" diye gelmeyin, tersim çok pistir, görmeyin). Akrabalarımızı seçemiyoruz tabii. Eşimizi seçiyoruz ama onun akrabalarını da kendi akrabalarımız gibi seçemiyoruz. Yine keza çocuklarımızı da seçemiyoruz (şimdi bana "koşulsuz sevgi, olduğu gibi kabul etmek" demeyin, yanlış zaman, kırmayalım birbirimizi). Fakat seçebildiğimiz şey: seçemediklerimize karşı davranışlarımız. Bağırmayan anne olma yazılarımı takip edenler biliyor; duygularımızı kontrol edemeyiz ama davranışlarımızı kontrol edebilmek ve değiştirmek mümkün diyip duruyorum. Ha yine öyle birşeyler diyeceğim.. Akrabalık ilişkileri üzerine.

Canım çıktı. 3 gündür eşimin dağılmış ailesiyle sosyalleşme hallerindeyim, malum noel çok özel bir zaman. Noel gecesi kayınvalide bizdeydi. Noel sabahı kayınpedere gittik. Noel sonrası bu sabah yine kayınvalideyle brunch'taydık. Çocuklar tabii evde kalıp aldıkları hediyelerle oynamak istiyorlar.. Ben küveti burnuma kadar doldurup tüm gün çıkmamak istiyorum. Kocacığım yeni legolarını kurmak ve oynamak istiyor. Ama son derece medeni bir şekilde tahta masalar etrafında toplanıp yetişkin sohbetleri ederek çocukları sıkıntıdan delirtme ve yorgunluktan çıldırtma noktasına dek zorluyor, kendimizi de fazla alkole, çikolataya ve ete boğuyor, zamansız içilen kahveler yüzünden uyuyamıyor, kalp çarpıntıları geçiriyoruz. Neymiş, akrabalık, özel günlerde bir araya gelmekmiş peeeeh..

Eşimle ben tek çocuk olduğumuz için, alışığız, az ama candan akraba olsun mantığındayız. Akraba ilişkileri, özellikle kan bağı olmayanlar ya da 2. dereceden olanlarla 3 günden uzun sürdüğünde bence çok yorucu oluyor. Yorulduk yani.. Dün eşimin sinirleri bozuldu "ben bazı akrabalarımla görüşmekten vazgeçmek istiyorum" moduna geldi. "Ne gerek var zaten yılda 1 defa görüşüyoruz, yaşam felsefemiz farklı, bu insanlar beni yoruyor" dedi. Açık söyleyeyim, bana kalsa ben koşa koşa kabul ederim bu durumu ama politik doğruculuk adına "aaa olur mu canım öyle şey, akraba onlar, kan bağın var olmaz" dedim. Sonra düşündüm, adam haklı aslında, gereksiz kafa yorgunluğu oluyor, dramalar dramalar.. Ama şu da var, acaba kesip atmak mümkün mü? Bence değil. Onun kafa yorgunluğu hatta, bence senede 1 defa görüşüp "haydi eyvallah" yapmaktan daha zor.. Yüzeysel ilişkiler.. Zaman kaybı evet ama en azından psikolojik anlamda kafan rahat, gördüm, görevimi yaptım, bu sene de yırttım mantığı.. Tabii bu da benim tasavvuf anlayışıma ters geldi düşününce, e ne yapmalı peki?

Sanırım bu tip insanlara verdiğimiz duygusal ağırlığı hafifleterek başlayabiliriz. Yani gerçekten gönül koymak yerine gönül çekmek.. Fazla önem vermemek, duygusal anlamda bizi etkilemelerine izin vermemek, kaale almamak. Bu ilk adım. Sonra mesela biz önem vermiyoruz ama onlar bize aşırı önem veriyor ve peşimizden geliyor, bizi iletişime ya da etkileşime zorluyorlarsa, ne yapılabilir? O zaman sınır çizmek, tutarlı bir şekilde sınır koymak ve bizden beklentileri varsa, "kusura bakmayın, bu konuda yardımcı olamayacağım çünkü bu benim enerjime zamanıma vs maloluyor ve bunu istemiyorum" diyebilmek. Kırılırlar, üzülürler diyorsanız, hop ilk madde neydi, kendi düşüncelerimiz ve duygularımızın hakimiyetini sağlamak, duygusal ağırlığı hafifletmek. Yani karşı tarafı kontrol edemezsiniz ama kendi duygularınızı edebilirsiniz..

Bunu yazdım çünkü kendi ailemde, eşimde, arkadaşlarımda çok görüyorum bu "akraba işte atsan atılmaz, satsan satılmaz" mantığını ama kendilerini ne kadar zorladıklarının farkında değiller. O nedenle ya küt diye keseceksin hastalıklı ilişkini ama kafanda bitmemiş bir dosya olarak yıllarca kalacağına da hazırlıklı olacaksın, ya da ilişki davranışını değiştireceksin, kontrolü eline alacaksın ve duygusal yükü azaltacak, sınırlarını koyacak, duruşunu tutarlı hale getireceksin. Başka yolu yok bence.. 

Böyle bir "atamıyorum da satamıyorum da" depo maddeniz varsa.. Aklıma bunlar geldi.. Oy oy 5 gün kaldı yeni yıla... :)
Share:
Devamı

Kahve: Geri Sayım, 5 Gün.


Bu hafta spor yapamadım, davul çalışamadım ve dükkanı genişletmek babında eylemlerime ara verdim çünkü yılın son haftası!

Geçenlerde buralara yazdım. Ama sonra bir teknik sıkıntı sebebiyle yazdıklarım gitti.

Biraz ileri sararak yeniden anlatayım. Bizim yılın son haftası hayatımız genelde yoğun. Çünkü veledin doğum günü (okul zorunlu partisi), yılbaşı ön kutlamaları, yılbaşı gecesi için hediye alışverişleri, yılbaşı batıl inancına göre dört dörtlük temizlenmesi gereken ev, dirlikler düzenler ve ajandalarda organize edilen yeni sene faaliyet planı.

Vıyh! Fakat son günlerin en şeker olayı neydi? Pazar günü gerçekleşen çocuk buluşmasına (18 çocuk) hep yapmak isteyip beceremediğim bisküvi kurabiyelerden yapıp götürebilmek oldu. Bu kez ayarı tutturdum ve gerçekten tam çizgi filmlerdeki formda oldu. Kalpli yapmıştım ve inanın gelen onca atıştırmalık içerisinde en çok benimkilerden istedi minikler. Çocukların kalpli kurabiyeye özel ilgisi var. Şimdi sırada veledin doğum günü için yine 18 çocuğa hazırlanıp kuşanmak  var, haydi heyırlısı!

Depoları eritme fikri gerçekten harikaymış blog. Bana şu hissi geçirdi: Bir şeylere karar verip, uygulayabiliyorum! Ben bir sistem kurabiliyorum! Bir şeyleri gerçekleştirebiliyorum! Hani şey gibi... İlk kez kek yapmayı öğrenirsiniz (bu aralar örnekler hep bu tip, malum yaklaşan parti stresi) ve başarabildiğinizi görünce, 'aa ben bunun çikolatalısını da yaparım, hatta dur limonlusunu bile kıvırırım be!' şeklinde coşkulanırsınız ya, onun gibi. Depoya koy, sistem kur ve işlet! Olsun sana yeni zihin yeni gündem.

Benim de öyle oldu. Bir liste yaptım ve peşine takılıp bugüne geldim. Hayatımda devrim değişikliği olmadı ama içsel duygu durumumda renklerim parlamadı mı? Parladı anasını satayım. Oturup kara kara düşündüklerim, hiçbir şey değilmiş mesela, onu anladım.

Bu depo projesini şöyle düşününce çok heyecanlı geliyor. Kendine 100 gün verdin ve epeydir üzerine ağırlık bırakan işleri yapmaya kolları sıvadın. Şimdi daha uzun sürede, için rahat rahat yeni görevlerine odaklanabilirsin. Hem de üzerinde ağırlık hissetmeden!

Birkaç gün sonra yeni seneye giriyoruz. Önceki yazımda yeni yıl hedeflerimi yazmıştım. Şimdi de kendime şunu not düşüyorum:

Bunları yaparken yetişmek için yapma. Kendine deadline koyma. Kana kana yap, seve seve yap, bir yere varmak için yapma- orda olmayı sevdiğin için yap. Bu sene çok çalışmam gerekecek. Bunu çok severek yapacağım! Başka da bir amacım yok.

kaç gün kaldı, du bakayım.. mmm.. 


Share:
Devamı

Öğrenen Anne %93

Bir önceki postta Gece'nin yazdıklarını çok heyecanlanarak ve sevinçle okudum. Çünkü "uzun bir aradan sonra işe geri dönme" konusunda onunla tamamen aynı fikirleri paylaşıyorum yani "sen yeter ki iste" ve istediğinin somut hayallerini kur, hazır olduğunu düşündüğünde elinden gelen hazırlıklarını yap, evren kendi hızında sana tüm kapıları açacaktır.. Aynen ben de böyle düşünüyorum. Tabii ki evren "çalışırken" senin umudunu kaybetmemen, "sıkılmaman", "sabırsızlık etmemen" ve en önemlisi de "evrene darılıp küsmemen" çok önemli. 

Gece'nin heyecanını bıraktığı yerden sazı ben elime almak ve bu bekleme süreçlerinde umudumuzu kaybetmemek için ne yapılabilir, biraz onun üzerinde durmak istiyorum. Lütfen bu yazıyı sadece işe geri dönen anne olarak değil, belki tamamen farklı, "işinde belli pozisyona gelmek isteyen insan" ya da "evlenmeyi isteyen genç kız" ya da "tam hayalindeki evi arayan biri" ya da "ilk kitabını yazmayı arzulayan yazar adayı" olarak da okuyabilirsiniz çünkü süreç bence tamamen aynı.

Benim de huyumdur aslında, önce çok büyük bir heyecanla başlarım bir işe.. Sonra bazen bir yenilgi alır ve hemen aynı şekilde hızla vazgeçerim! Hatta bir iki üst üste gelen olumsuz olay olsun, o zaman mümkün değil, nasıl demotive olurum, nasıl karalar bağlarım, resmen umutsuzluklar kraliçesiyimdir.. Ama son yıllarda bu huyumu biraz biraz aşmaya başladım ve bunu sağlayan: bakış açımı değiştirmek oldu. 

Ha yanlış anlaşılmasın, ben Pollyanna gibi herşeye umut bağlayın, tüm yenilgilere karşı "olsun canım" iyimserliğini koruyun demiyorum (bu bence yine psikolojik bir sorun) ama diyorum ki, hayalleriniz konusunda mantıklı düşünün ve aynen Gece'nin dediği gibi, sürecin zorlayabileceğini hatta yıpratabileceğini, sürenin tahmininizden uzun sürebileceğini düşünün. Çünkü büyük ihtimalle böyle olacaktır, hedeflenen ne olursa olsun, evrenin kuralı bu: zorlanmadan elde edemeyeceksin!

Mesela bir ev istiyorsun diyelim, hayallerin var ve paranı da denkleştirdin, başladın aramaya. Ama bir türlü olmuyor, bir eve bakıyorsun herşeyi harika ama bodrumu ıslak. Diğer eve bakıyorsun bahçe muhteşem ama yalıtım berbat.. Yani olmuyor. Zaman geçiyor. Sabırsızlanıyorsun. 

Ya da mesleğinde yükselmeyi hak ettin, çalıştın çabaladın hazırsın ama o terfi ya da kadro bir türlü gelmiyor. Başkaları aldı, ben haksızlığa uğruyorum, zaten hep böyle benim başıma gelir bu diyorsun. Evrene küsüyorsun.

Ya da kitap yazmak istiyorsun ama masa başına oturunca sular gibi aksın istiyorsun, akmayınca sabırsızlanıyorsun, sıkılıyorsun.

Fakat böyle durumlarda şu temel kuralı unutuyor insan: senin dışında işleyen bir evren var ve bu evrenin kuralları çok farklı. Ben çok yaşadım, çok istediğim ve kendimi çok yakıştırdığım bazı yaşam fırsatları çıktı karşıma ama birşeyler ters gitti ve olmadı. Şimdi dönüp baktığımda hep şunu görüyorum: o zaman o fırsatı yakalasaymışım, şu an olduğum yerde olmayacaktım ya da hayatıma giren insanlar bunlar olmayacaktı. Ve inanır mısınız, belki o fırsatlar şimdi daha iyi bir yerde olma şansı bile verseler, yine de istemezdim. Yani demek istediğim büyük resimde o çok küçük bir ayrıntı gibi kalabiliyor, oysa o zaman ne üzülmüş olsan da..

İkinci kural ise şu; bazı işlerin "zaman"ları ile senin planladığın zaman çok farklı akıyor. Yani sabırsızlık etmemek, işleri akışına bırakmak, zamanı hızlandırmaya çalışmadan yaşamak çok önemli. Çünkü o roman belki akmıyor ama o süreçte akan başk birşeyler olabilir ve sen bunu fark edemiyor olabilirsin. Belki o "akmama", seni ilerdeki çok büyük bir "nehir"e götürüyordur, bilemezsin.

Bunu algılamam tabii ki sufizm çalışmaya başlamamla oldu ve tüm bir öğretiyi size bir yazıyla aktaramam ama fikir vermiştir umarım. "Sabır", "İnanç" ve "Umut", gerçekleşecek bir hayal kuracaksan, bunlar yoldaşın. Ve "küsmek", "usanmak", "acelecilik" bunlar da düşmanların. 

Ve en önemli süreç sorunlarından biri olan "demoralizasyon" için de şunu önereceğim: zaman planlaması, yöntem planlaması ve planlı ve sürekli çalışma, modu yükseltecek küçük ve ulaşılabilir hedefler koyup, kendine zaman ve şefkat konusunda cömert olmak. Ve tabii kendini mümkünse kimseyle (hatta kendi kendinle bile) karşılaştırmamak.. Ben bunları öğrendim, aktarmak istedim ("If you learn, teach. If you get, give" - Maya Angelou). 
Share:
Devamı

Yeniden selam depo ahalisi

Merhaba.
Somurtkan geldi.
Somurtkan Şirin vardı hatırlar mısınız? Somurtmaktan bile nefret ederdi… Hah! Ruh halim işte böyle.
Yazamadığım tüm o sürede sonu gelmez sıkıntılı işlerle uğraştım iş yerinde. Ev ahalisi olarak kuralları bozmadık; tek tek sırayla hasta olduk, en uzun ve ağır ben hasta oldum ama bir şey yokmuş gibi idare etmek zorunda kaldım (yetmedi ben üstüne bir daha hasta oldum tabii, şaşırmadınız değil mi?), sonra çok şükür iyileştik. Tabii işler karıştıkça, kış bastırdıkça sağdan soldan geldiler bana; kafayı kırıp kırıp tamir ettim. Yine de sıkışmamış birkaç vida, eksik koyulmuş birkaç tahta kalmış olacak ki, hala suratsızım. Bütün bu mızmızlanmalarımı kendi bloğuma yazdım ama buraya hafta hafta taşımak istemedim (sanki şimdi taşımış olmadım!).
Derkeennnn bir baktım ki son dönemece girmişiz!
Bende durum şu;
-Yarım kalan, sürünen kitapların %90’ını bitirdim,
-Romanları okudum (hastalıklar girmese fazlasını yapardım eminim),
-Tasavvuf ve ilişkili olabilecek bakış açıları ile ilgili okumalarımı yaptım,
-Fazladan kendi kendime bir challenge çıkarıp, o kadar işe rağmen 3 tane online eğitim bitirdim.
Eh bunları yaptım diye düşününce biraz gururlandım. Öte taraftan (tabii ki güzel karneyi önden gösterdim!) spor konusunda çok pis çaktım. Otur sıfır! Hatta sınıf tekrarı!
Hastalıklar, iş seyahatleri, uyumayan - birrrrr türlü uyumayan çocuklar (çocuk 1 tane ama kaç baykuşa bedel bilmiyorum) spor konusunun güme gitmesinde etkili oldu ama dürüst olmak gerekirse; totoyu kaldıramadım. Çok zorlasam olurdu, zorlamadım.
Koca kişisi beni çok mutlu etti birkaç gün evvel. Hiç yapmadığı şekilde “Hayatımız ne monoton oldu, bir şeyleri değiştirmek ya da belki hayal kurup üstüne planlar yapmak lazım” dedi ve fikirlerle çıkageldi. Ay ben bir sevin bir sevin! Listeme hemen sporu ekledim. Benim depomda duruyor o konu anlayacağınız, ama belki zamanı şimdidir deyip yine de kendimi hırpalamıyorum.
Şimdi geçen haftalara bakıp bakıp burada aslanlar gibi yazmaya devam edenleri, benim gibi yarı kaytarıp yarı hızlananları, sadece okuyanları ve varsa “bunlar deli mi ki?” diyenleri öpüyorum!
2019’da depolarınız erisin aksın inşallah ☺
Ben deli bir haftaya daha giriyorum. Herkese şimdiden iyi yıllar.

Share:
Devamı

GeCe - Sen yeter ki iste!

Hollanda’ya taşındıktan sonra benim gibi birçok arkadaşım Türkiye’de iyi durumdaki işlerini bıraktı. Tabi hepsi çocuklu. Ülke değiştirmekten ve çocuktan ötürü mesleğe verilen aralar büyüdü. Hatta yeniden çalışıp çalışmamak konusunda tereddütler oluştu.

Sıkça konuşuyoruz. İşini bırakanlar pişmanlık yaşıyor ama diğer yandan da bırakmaya mecburlar. Burada yeniden iş dünyasına girmek ise, bazıları için kolay değil. Branşlardan, denklik sorunlarına, dile hakimiyetteki eksiklikten mecburi aranın getirdiği geride kalmışlığa kadar bir çok neden var anlayacağınız.

Bana soranlara ise her zaman şunu dedim, istersem yaparım. Çalışmak istediğimde yeniden dönebilirim, başka bir alana kaymak istersem onu da yapabilirim. Yeter ki isteyeyim mutlaka bir yol bulunur.

Tabi böyle konuşurken herhangi bir piyasa araştırmasına dayanarak konuşmuyorum. Birincisi verdiğim ara zaruri idi, hatta ben bunu tercih ettim bile diyebilirim (aksi yönde çaba göstermediğim için), kendimi hazır hissettiğimde bir müddet çalışır eksiğimi kapatırım, bilgilerimi güncellerim, gereken neyse yaparım. Olur mu olmaz mı, çabuk olur mu, uzun süre mi, bu süreç yıldırır veya küstürür mü bilemeyeceğim. Henüz o noktada değilim (ona gelirsek çözümünü ararız), şimdi ilgilenilmesi gereken ön aşama olmalı.

Bunu arkadaşlarıma söylediğimde beni aşırı özgüvenli hatta biraz da uçuk buluyorlar biliyorum. Fakat o kadar çok olumsuzluklara yoğunlaşıyorlar ki, neler yapabilirim kısmını düşünmeye geçemiyorlar. Bazen bak şunu yapabilirsin, bunu yapabilirsin diye tavsiye veriyorum fakat umutları olmuyor.

Kendime gelecek olursam, her zaman içten gelen bir his ile, vakti geldiğinde yeniden işe döneceğimi biliyorum. Ne zaman, nasıl, nerde bilemem. Ama istediğimde olmaması için bir neden yok. [ Tabi bunu yazarken sanki herşey benim elimdeymiş gibi algılanıp, takdiri ilahi’ye inanmadığım düşünülebilir. Fakat aslında belirtmek istediğim, işin bana düşen kısmını yapma konusu. Yani gerçekten istediğimde, zamanımı planlayabilir, ona gereken emeği verebilirim. Ve inanıyorum ki gereken şey layıkıyla yapıldığında su yolunu bulur]

İşte şimdi depolarım konusuna bağlayacağım. Buraya yazdığım hedeflerim fazla değildi, biri fazla kilolarımdan kurtulmak, diğeri de mesleğimle ilgili ön hazırlık yapmak. Birincisi oldu ve hiç sorunsuz devam ediyor.

İkincisi olamadı. Hiç elim gitmedi, canım istemedi. Neden diye sorguladım bolca. Hatta artık mesleğimi sevmediğimi, akademik hayatı istemediğime kanaat getirmiştim. Beni bu işe heves ettiren bir kıvılcım bulamıyordum içimde. Yeni yıl ile birlikte yeni hedeflere yelken açmayı kafama koymuştum.

Ta ki üç gün öncesine kadar. Hollandaca konuşma kursundan bir arkadaşım (ki benim akademik geçmişimi biliyor) hiç aramadığım halde bana bir ilan gönderdi. İlk gün bakmadım, sonraki gün boşa anımda inceledim. İçimde kelebekler uçmaya başladı. İki gündür ise kafamda hayaller hayaller... Kafamdan yaptığım iş görüşmeleri (oysa daha başvurmadım bile), eğer çalışırsam yapabileceğim şeylerin hayalleri... Tamamen 180 derece dönmüş ve aşırı istekli haldeyim.

Tabi bunu da sorguladım, neden bu kadar çok istiyorum diye. Asıl beni heyecanlandıran ne? Pozisyonda bir doktora öğrencisine danışmanlık detayı beni can evimden vurdu. Ben bildiklerimi aktarmayı, öğretmeyi seviyorum. Ha bir de yeni şeyleri nasıl öğreneceğimi, öğrendiklerimi nasıl öğreteceğimi de biliyorum. Bu beni öyle heyecanlandırıyor ki olası tüm olumsuz ihtimalleri göz ardı etmemi sağlıyor. Resmen bir deli cesaretine girmiş haldeyim.

Şimdi o iş olur mu, olmaz mı bilmiyorum. Fakat 2018, son dakika golü olarak bana bu konudaki tereddütlerime parlak bir ışık yaktı. Öyle ki gözlerim ışıldıyor düşündükçe. Şimdi bu konudaki depomu da tamamladığımı biliyorum. Sorgulamalarım sonuçlandı, fikrim netleşti ve ben şimdi neyi istediğimi iyi biliyorum.

Ve isteyince yapabileceğimi de...Hadi inşallah.

Herkese yeni heyecanlarla dolu mutlu bir yıl diliyorum.
Share:
Devamı

Öğrenen Anne %89

%90 olduk, zaman ne çabuk geçiyor. Ne zaman bu geyiği çevirsem, eşim bana "you are soooo 2008!" der, amma eski modasın falan anlamında, ben bir posta da "oha ya 2008 daha dündü" düşüncelerine dalarım. Daha dün yakın bir arkadaşım bana "20 sene önce gittiğim bir akupunktur uzmanı vardı" diye öneri veriyordu bel ağrım için.. 20 sene önce?! Yahu bana 20 sene önce bebeklerle oynuyordum falan gibi cümleler mantıklı geliyor, sonra bir sayıyorum, anam 22 senelik şöförüm falan! Evet 40, 2019'un bana kazandıracağı değerlerden biri de, 40 olmak. Kalbim tekledi düşününce. İlk sevgilimle öpüşeli 24 sene olmuş :D

Neyse, konumuz, cinsellik :D Nasıl çektim dikkatinizi. Geçen seferki "çıplaklık" yazımdan sonra demiştim, bu cinsellik bizim toplumun genel deposunda çok büyük bir yük. Çok fazla kurallı, tutucu ve eylemden ziyade teoride kalmış buluyorum ben bizi toplumca. Tabii ben de öyleyim. Muhafazakarım cinsellik konusunda. Başkasının cinselliği konusunda değil ama, çok şükür bağnaz değilim, isteyen istediğini yapsın ama kendi cinselliğim konusunda malesef muhafazakarım. Şimdi yazarken bile acaba nasıl anlaşılır, hiç yazmasam mı dedim ama yazayım gitsin yaaa, en azından düşünsel yükünden kurtulmuş olurum. Amaç bu değil mi?

Şimdi biz bu sene noel takvimi olarak.. (noele 24 gün kala başlıyorsun ufak sürprizleri açmaya, genelde şöyle bişey oluyor, her kutudan ufak bir hediyecik ya da çikolata falan çıkıyor):

Biz bu sene şöyle bir takvim aldık:

Amaç; 2 çocuktan sonra hafif sarsıntı geçirmiş olan libidomuzu (benimkini tabii ki) yükseltmek. Fakat daha ilk günü açmamızla benim şoka girmem bir oldu. Sevgili takvimin daha ilk gün yapmamızı beklediği aktivite "çağırıldığınız bir partiye iç çamaşırınız olmadan gidin ve bir ara ortadan kaybolup ufak bir quickie yapın". Oha. Daha böyle ilk günden buysa yandık dedim çünkü, bir: partiden partiye koşan bir çift değiliz, daha bebek bakıcısını zor ayarlamaya başladık, iki: tuvalette quicky yapmak benim hijyen, genel anksiyete, konfor ve daha bir çok farklı takıntıma denk geliyor. Yani daha ilk günden "bunu ilerde bir güne erteleyelim"le başladık.. Şimdi bu blogda erteleme davranışımızı çalışıyoruz malum :D Neyse ikinci günden sonrakiler biraz daha yapılabilitesi olan maddelerdi ama bazen küt diye bir madde çıkıyor, "oha ya bu mümkün müymüş?" kıvamına geliyorum. Ama çok fazla konuştuk, icraata geçiremediğimiz maddeleri baya konuştuk, neden rahatsız ettiğini falan düşündük, baya da hayal kurup, farklı senaryolar falan altında maddeyi ele alıp güldük ki sanırım bu anlamda takvim gerçekten inanılmaz işe yaradı. Libidomun arttığını itiraf edeceğim, bi noktada bu bloğun "kendini zorla ve yeni bir şey dene" amacına da uydu yani.

Fakat gel gör ki, kalıp bazı çekincelerim var ve bunları aşamıyorum. Ha aşmak zorunda mıyım, bence hayır. Yani bir önceki yazıda mesela demişsiniz "yok ben almiim, çıplak kalacağıma saunaya hiç girmem sonuçta bi kayıp gibi görmüyorum, gerek yok". Ha aynı mantık bende de var. Bazı cinsel oyunlar biliyorum ki bana göre değil. Ama yine de kendime "neden?" diye sorma fırsatı buldum. Mesela şöyle bir örnek vereyim:

"İnsanlar arasında çıplak olmaktan hoşlanmıyorum" "Neden?" "Çünkü herkes bana bakar diye düşünüyorum" "Neden?" "Çünkü yetiştiğim toplumda insanlar çıplak birini görünce yadırgar ve gözlerini dikip bakarlar" "Neden" "Çünkü toplumda çıplaklık tabusu var" "Neden" "Çünkü dinden gelen nedenler olabilir, çünkü aile tutum ve davranış normları bu şekilde öğretiyor, özellikle kadınsan örtüneceksin" "neden" "çünkü erkek hegemonyası var ve kadınsan zarar görebilirsin" "neden" "çünkü çıplaksan tecavüze uğrayabilirsin ve bu beni korkutuyor" "neden" "çünkü isteğim dışında bana zarar veriliyor" "neden" "çünkü... (bu zor) çünkü dünya aslında korkutucu ve güvensiz bir yer ve ben zarar görebilirim" "neden" "çünkü haksızlıklar ve acılar var" "Neden"... Ya çok uzuyor ama anladınız, temel korkum aslında acı çekmek. Acıyı içselleştirememek, haksızlıkları anlayamamak ve kabul edememek. Cinsellik ile kadın cinselliği ve erkek cinselliği arasındaki farklar beni rahatsız ediyor belli ki ve kadın olduğum için hem utanıyorum, hem korkuyorum hem de yine de erkeklere kendimi kanıtlama ve onları alaşağı etme, en azından eşit hale gelebilme arzusu var tabii. Yani olay çok geniş ve kendimi tanımak için şahane bir egzersiz bu.

Ve endişelerimin altında yatan nedenleri görmek, onları kontrol edebilmenin ilk adımı.

Kısaca; cinsellik takvimi bana çok şey kattı. Evde de hazırlanabilir (mesela 15 madde siz 15 madde eşiniz hazırlayabilir, sonra tombaladan çekersiniz 1 ay boyunca denersiniz, her aktivite cinsellik içermiyor bu arada, çoğu aksine birbirine sevgi duyma ya da biz olma fikrinin geliştirilmesi üzerine yani her gece sevişeceksiniz gibi bi durum yok ama istenirse o noktaya da getirilebilir tabii hehehe) ya da isteyen varsa Türkçeye çevirir yollarım. Bize baya iyi geldi, öyle diyeyim.

Yine de bu "cinsellik" altında çok fazla önemli madde barındıran bir konu (beden algısı, toplumsal normlar, din anlayışı gibi ağır konular da var) ve o nedenle depodan öyle çabucak çıkabilecek bir madde değil. Ama üzerinde çalışılması bir çok farklı konuda kendinizi tanımanıza da yaradığı için çok güzel bir madde. "Seks"enleri de böyle nükteli bir şekilde bitirelim ve 90'lara başlayalım bakalım :D
Share:
Devamı

Kahve: Depolar Bitmeden, Yeni Sene Hedefleri!



Son yazıda, yorumlara dönüş yapamadım ama sanırım yeni listelerimi yazsam, fena olmayacak! Öncelikle kendi adıma şunu belirteyim- buradaki yazar olan diğer arkadaşlarla hiç konuşmadık bu konuda- ben bu bloğun 2018'in son gününde görevini tamamlayacağına inanıyorum. Yani, devam etmesinden yana değilim. Ayrıca kapatmaya da gerek yok. Hepimizin ortak anısı olur. Fakat, farklı bir fikri olan varsa, beri gelsin - konuşalım derim.

Gelelim bu bloğun konusu olmayan, hatta ve hatta bu mecrayı hiç ilgilendirmeyen yeni 2019 hedeflerime. Fakat onu gel de bana sor. Çoktan altyapıya başladım bile!

Evet yeni listelerr… Gidip bir koşu alınmış, yakışıklı bir ajandaya kaydedilmiş ve haftalık olarak görev dağılımı yapılmış olan yeni ağız sulandırıcılar. Nerden çıktı bu yeniler? Tabi ki eskilerden çıktı. Hedefler hedefi doğurdu. Ne sandın Kahvecim? İki pilates yaptın, iki paragraf İngilizce okudun diye kendinden emin olacağını mı? Yemezler! Hayat öyle kolay peşini bırakmıyor insan kişisinin.

Aslında yeni senenin görev dağılımı oldukça sade. Kendime Öğrenen Anne'nin 4 kollu terazisinden esinlenerek 5 başlıklı bir sistem kurdum.

  1. SAĞLIK
  2. İŞ 
  3. SANAT (böyle dediğime bakma, pasif kısmından katılıyorum ben)
  4. MANEVİYAT
  5. AİLE/ARKADAŞLAR
Sağlık başlığına bakalım. Spor yap, sağlıklı beslen gibi hantal maddeler yok neyse ki- bir gıdım yol alabilmişim, şükürs. Onun yerine, çalışmak istediğim günlerin haftalık planı var. Kaslarımda esnekliği artırmak (yılların hamallığı) ve kas hacmini büyütmek (çünkü tipim aşırı kuru) konulu farklı çalışmalar yapıyorum. Ve 2019'da da büyük atraksiyonlara girmeden, minik minik sırf altyapı oluşturmaya devam. Çünkü yaklaşık 5 senedir yastığım ben. Ve şu son haftalarda yaptığım iddiasız spor bana nasıl iyi geldi ah. Arka bacak kaslarımın, belimin dili olsa da konuşsa. Hedef diri vücut değil. Hedef tutulmayan vücut. Kısacası 2019 listesinin ilk maddesi İSTİKRARLI iddiasız sporu sürdürmek! Beslenme konusunda ise en ufak bir karar bile almıyorum çünkü o konuyu kapattım ya. Kötüleri iyilerle değiştirdim, meseleyi söndürdüm. Bitti. Kaçamaklara açık mıyım? Evet! Arada pis gıda olur tarzı bir motto bana uygun mu? Gayet tabi. Genel itibariyle (gel şuna yüzde 80 diyelim, adını koyalım) temiz miyiz? Yaani. Okey o halde.

İşe gelince, yine depomdaki ürünlerden 'kazancını artır' maddesinin geliştirilmiş hali ile karşındayım. Dijital pazarlama konusunda 'fikri olan' kişiden 'bilir-kişi' seviyesine yükselmek. Benim gibi firmalara içerik hizmeti sağlayan biri için epey keyifli bir alan. Aslında bilmediğim işler değil ama tüm sorumluluğu alacak kadar işi derinleştirmeye ilk kez cesaretim var! Önceden sadece fikrimin olması bana yetiyordu. Gerçi ülkemizde sadece fikri olması yetiyor insanların belirli alanlarda para kazanmaları için (laf sokmalı analiz) Bu da 2019 listelerinde ikinci madde. Ve! Depolardaki iş maddesini itekleyince gündeme girdi. İlginç değil mi? Laf lafı açmış gibi.

Sanatı atlayıp maneviyata geçiyorum. Maneviyat aslında, herhangi bir şey yapma maddesi değil 'yapmama' maddesi. Benim maneviyat dediğim; özsaygım, iç huzurum, özgüvenim gibi tam merkezimi etkileyen hallerle ilgili. Mesela sosyal medyada birilerini stalklamak çok düşürüyor maneviyatımı. Ya da insanların çoğunlukla kötü özelliklerini görmek (insanlarda sadece iyi özellikleri görmek gibi bir şeyi gereksiz buluyorum gerçi ama daha çok kötü tarafları görmek?)… Aklımdan geçen yorumu rahatça yapabilmek, dilimin ucuna gelen şakanın çıkmasına izin vermek... Nasıl desem. Maneviyat, kendimde kalmak- merkezimi korumak gibi bir şey. Önce ben içimde yaşamsal elektriği hissedeceğim ki canla başla öreceğim hayatı. He bir de sade ev yaşamı diye bir madde de var maneviyatta. Başlıklar tamamen bana özel, dediğim gibi. Maneviyatıma iyi gelen şeylerden biri de, sade- temiz ev. İşimi de, keyfimi de, iç huzurumu da yüzde 90 oranında etkiliyor. Bunu analiz ettim. Düzenlilik değil, sadelik ve temizlik. O da listemde. 

Aile / arkadaşlar başlığında da yine bir şey yapmıycam. Son haftalarda kurduğum 'akışta' kalmaya devam. Oynayalım mı anne? Evet oynayalım. Sevişelim mi gız? Hay hay : ) Akşam bize gelsenize, komşu? Tamam, gelelim. Sadece gerçek sebeplerim olursa, durum değişir. Ama bahanelerle insan reddetmek, bir çeşit 'erteleme' hastalığı aslında. Tarihlerden bir tarih yaparız nasıl olsa... günlerden bir gün. Gelecekte herhangi bir an? O gün gelmiyor, hepimiz biliyoruz değil mi? (tabi yapmaktan çok zevk aldığım eylemler için geçerli bu, her şeye de 'eyvallah' diyecek değilim)

Şimdi. İşin en güzel yanına gelelim. Buraya kadar yazdığım 4 başlıkta da ben zaten eylem halindeyim. Yani, bunlar plan değil. Akışım içerisinde olan / gerçekleşen şeyler. 2019'da da devam ettirmeyi ve neye dönüşeceğini izlemeyi istiyorum. İlk kez, gerçekçi hedefler koyuyorum kendime belki de, ayakları yere basan türden.

Fakaaat çılgın bir şeyler yok mu? Hiç olmaz mı! Sanat başlığı <3

Sanat başlığında,  hayatımda yeni bir şey var. Şimdilik çok çok yeni. Sanat denemez ama sanata çok yakın hissettiriyor. Yani müziğe! Bateri öğrenmeye başladım! Eve aldık bu hafta. Koyduk salonun baş köşesine <3 Ve nasıl leziz bir şey sana anlatamam. Hayale gel! Rock davulcusu olmak. Sahneye filan çıkmak. Rap ya da pop davulcusu olsam, o da güzel gerçi ehehe. Bu hafta ritm konusunda testten de bileğimin guvvetiynen geçtim. Volkan, kıvırırsın bu işi dedi. Temel birkaç ritm gösterdi, zorlanmadan çıkardım ve dehşet zevkli bir şey blog. Tipimde gevrek gevrek mutluluk var! Sanki yüzük takmışız müzikle, öyle bir güzellik. İşte bu da en bomba 2019 hedefim: İnsan içine çıkacak kadar davul çalabilmek! 

Ben davulun başında ördeğe benzediğim için şimdilik temsili görselle idare edin!

İşte benim 2019'a yaptığım hazırlık bu. Belirlediğim 5 önemli başlığı yılın ilk 6 ayı, bir haftaya dengeli biçimde serpiştirmek ve neler olacağını izlemek. Tabi her başlığın altında başka ayrıntılar da var. Hepsinin kocabaşlarını özetledim buradan. Aslında erken oldu bu yazı... Yorumlarda sorulunca, gaza geldim. Ne de olsa depolarda yapılmayı bekleyen son dakika gollerim var. Daha hesabı kapatmadık 2018!


Share:
Devamı

Öğrenen Anne %87

80 oy oy, 90 oy oy :D Neşeliyim evet. Haftasonu yaptığımız, artık alışkanlığa dönen 3. parti kurabiyelerden eciş bücüş olup da sağa sola dağıtılamayacak olanları Roiboos'lu çay eşliğinde mideye indiriyorum, bir yandan da sevgi pıtırcığı sıcak su torbamı mıncırıyorum. Benden keyiflisi yok.. Halbuki bedenen yine çöktüm, yine belim tutuldu. Ama hastalığın güzel yanı şu; kimse senden bir beklenti içine giremiyor :D Baya züğürt avuntusu uzmanı oldum, farkında mısınız?

Neyse geçen haftaki "listeli hayat" şokundan sonra, bünyem kendini salma ihtiyacı içinde. Listeye %95 oranında uydum ama çocuklar yeşil yeşil sümüklü bir hal alınca yüzmeye onlarsız gitmek farz oldu tabii. Biz de eşimle dahiyane bir fikirle, cumartesi akşamı bebek bakıcısına sümüklü çocuklarımızı yıkıp, havuza gitmeye karar verdik. Şahaneydi tabii.. Çünkü havuz sıcacık ve açıkhavada! Bir yandan haleli ay tepemizde, bir yandan etraf karlı buzlu, bir yandan sıcacık su ve buharlar ohhh. E belin tutulur tabii demeyin, aslında onun nedeni tamamen "gülle gibi oğlan" sahibi olmam. Oğlan baya ağır ama sadece 2 yaşında olduğu için hala kucak koyun boyun sevdalısı, kıyamıyorum alıyorum hop kucağa, küüüüt bel gidiyor bir ters hareketle.. Kasılıp kalıyorum.

Havuza geri dönelim biz.. Havuz şahaneydi. Fakat sauna olayına hala alışamadım. Sauna havuzun üst katında, kartla giriliyor ve içerde herkes çıplak! Şimdi bu Almanlar biraz enteresan bir millet, vücutlarıyla çok barışıklar. Herkes bir Heidi Klum değil ama herkeste bir Heidi Klumm bedensel özgüveni var. Enteresan. Ve aynı zamanda ilkokul, ortaokul dönemi çocuklar da varlar ve onlar da çıplaklar. Türkü çok bozan işler bunlar, hemen bağrışırız çocuk taciz sapık vs ama herkes mutlu ve asayiş berkemal. Tabii ben peştamallıyım bu hengamede :D Dikkat çekiyorum. Fakat ben utanan biriyimdir çıplaklıktan. Ama saunanın sıcağı da nasıl çekici. Bir noktadan sonra salmak durumunda kaldım (aslında ilk defa değil, ama her defa böyleyim, 10dk alışma dönemi). Saunada otururken popomuzun altına koyduğumuz havluyu çok estetik şekilde kıvırıp edep yerimi örttüm zekice ama sonra kadının teki içeri girip uyardı "lütfen havlular dışarda kalsın" diye, iyice dikkat çekmiş oldum. Ya neyse yani çıplaklık ve bedensel özgüvensizlik benim ciddi bir sorunum ama sanırım toplumca hepimiz aynı şekildeyiz.. Saunada bacak bacak üstüne atmış, elimi düşünen adam gibi alnıma koymuş üç önemli noktamı yine zekice kapatmış haldeyken bu toplumsal "depodaki yük"ü düşündüm durdum..

Bedenim, özellikle ırksal özelliklerim ve yaşım düşünülünce aslında ortalamanın üstünde bir güzellikte ama ben yine de kendisiyle barışık değilim. Bazen bakıyorum mesela memeleri yere varan yaşlı teyzeler ya da göbekleri apış aralarını örtme kabiliyetindeki dedeler var, gayet rahatlar. Ya da ergenler var heryerleri orantısız ama gelmişler ana babaları kardeşleri yanında üryan üryan gülüp sohbet etmekteler.. Cinsellik ile çıplaklık arasındaki aşırı katı halat gibi kalın bağ yok sanki Almanlarda.. Cinsellik için çıplaklık şart ama çıplaklık için cinsellik şart değil, çıplak olup yapılabilen başka işler, davranışlar, durumlar var bu insanlar için..

Neyse enteresan olan, tabii alışıyorsun 20dk sonra havlu falan anlamsız geliyor. Hatta dışarı çıkınca elbise giymenin anlamsızlığı üzerine sohbetlere falan giriyorsun. Don mesela, ne acaip bişey.. Keza sütyen.. Palto falan iyi tabii, eksili derecelerde. Bi an arapların bir bildiği var, örtün çık, kışın da üstüne bir panço at, mis falan diye düşünür hale geldim saunada.. 80 derecede nasıl dşünülüyorsa artık.. Neyse sauna güzel birşey. Bugün belim tutulmayaydı.. Nerde üşüttüm acaba?!

Bu hafta bedensel özgüven eksikliğim üzerine çalışacağım. İyi haftalar!
Share:
Devamı

Kahve: Geri Sayım, 2 Hafta- Tükürdüğünü Yalamak


Canlaaaar! (gündemden düşmüş ünlü instoş ağzıyla)

Galiba, sanırsam- depolar projemi çürütecek bir gelişmeyle karşınızdayım!

Bu projenin amacı 100 gün içerisinde uzun zamandır birikmiş 'yapsan iyi olur, yapmalısın, yapmak zorundasın' işlerimi toplayıp eritmekti. Ek olarak bitirebildiklerimin gönül rahatlığı, bitiremediklerimin de 'boşver gitsin' hafifliğiyle, yeni seneye tamamen özgür girebilmekti. Yeni seneye 2 hafta kala, bil bakalım ne oldu?

Evet bazılarınız tahmin etti bile! Yeni seneye girerken, kalbimde içimde beynimde yeni yeni listeler, maddeler çiçeklendi. Ve bir mutluluk sormayın gitsin! Sanki o listesizlik aforizmaları osuran ben değildim, sanki özgürlük nağralarını hiç atmadım ve 2019'da bir tanecik bile görevim olmasın diye kolları sıvamadım!

Sanki aşka tövbe etmiş de, sonra dayanamayıp yeni flört bulmuş biri gibiyim! Yaptığım listeler çok tatlı ama blogcuğum! Yeni taze gelen ürünler, birbirinden güzel. Ve çok anlamlı.

Kızmazsan, ben buradaki depolarımla son hesapları kapatıp, yeni gıcır gıcır listelerime geçeceğim 2019'da.

Bu kez taze bitsin istiyorum tabi ki ürünler. Hiç stokta birikmesin. Günü gününe, anı çoğaltsın zenginleştirsin.

Bir sonraki yazım son 2 haftamda yaptıklarımı konu alacak. Sevgiler.



Share:
Devamı

Küçük Joe: Finiş çizgisine yaklaşırken.

Her ne kadar en başından beri yılbaşını hedef almadıysam da, 100 gün benim için de bir çerçeve oluşturdu. Bu sürede neler olup bitti, neyi başardım, nerde tökezledim bugün bir göz atmak istedim.

İyi geceler Küçük Joe'yu takip edenler biliyordur. En eskiden beri hayalimdi roman yazmak. Depoları boşaltırken çok inişli çıkışlı bir süreç olmuş. Vazgeçmişim, hevesimi kaybetmişim, tekrar başına oturmuşum, sonra yine olmamış, tam uğraşırken derin sorgulamalara sebep olmuş.

Bugün bulunduğum nokta: en önemli hedefte ilerleme kaydetmiş hissediyorum.  Üç kısımlık hikayenin ilk kısmının ilk taslağını bitirmek üzereyim, yaklaşık 23 kitap sayfası. Yılbaşına kadar en azından yarılayacağımı düşünüyorum. En önemli hedefti ve en dişe dokunur somut ilerleme de şaşırtıcı şekilde oradan geldi.

Yolunda giden bir diğer alan fiziksel sağlık. Aletli pilatese yazıldım ve kaslarımdaki güçlenme fark edilmeyecek gibi değil. Ona da bir check atabiliriz.

Balkon düzenlemesini bahara erteledim. Onun yerine arkadaki çalışma odasına el attım. Ufaktan yoluna giriyor.

Yolda kalan kısım stock photography olmuş. Tamamen boşladım. Psikanalizli iş  konusunda da yeteri kadar motive hissetmiyorum kendimi. İş konusu şu an sıfır noktasında.

Şimdilik ertelediğim bir başka konu da müzik. Bir koroya girdim fakat girmemle çıkmam neredeyse bir oldu. Böyle kalabilir şimdilik. Rahatsızlık vermiyor.

Gamification/oyunlaştırma kursu bu sürecin en sürprizlisi oldu. Bir gün üstüne düşünce yanlış kursa yazıldığımı anladım. Önce aradığım şeyin hiç varolmadığını sanıp büyük bir düş kırıklığı yaşadım fakat sonra büyük bir sevinç ve tatminle onu buldum (superbetter, world peace game). Bundan sonra faydalı oyunlar alanındaki araştırmalarımı sürdürmek istiyorum.

Sürdürülebilir kalkınma kursunu şimdilik dondurdum. Onun zamanı gelmedi diye düşünüyorum. Fakat faydalı oyunlara entegre etme düşüncesindeyim.

Raporlardan birinde asla Marie Curie olamayacağımı anladım demişim ve o idealimden vazgeçmişim. Bu günlük sayesinde şunu anladım: Marie Curie bir bilim kadınıydı. 19. YY'da topluma faydalı bir iş yapmak bilimsel alanda ilerlemeden geçiyordu. Oysa bugün bunu yapmanın yolları çok çeşitli ve faydalı oyunlar da sürdürülebilir kalkınma ile beraber benim için bu yollardan biri. Yaşasın büyürken elini bırakmadığımız çocukluk hayalleri!

Geriye iki haftadan bir kaç gün fazla kaldı. Bu sürede,

  1. romanı yazmaya devam edeceğim.
  2. iş ve para konusunu düşüneceğim.
  3. oyunlaştırma ile fazla keyfe keder giden hayatıma, darlamadan, tam dozunda bir sıkılık katmak istiyorum.



Share:
Devamı

Kahve: Geri Sayım, 20 Gün (Arkadaşlar İyidir)



İlginç bir şey daha giriverdi son günlerde depoma. O da olumsuz düşünce kalıplarımla ilgili maddenin alt başlığı sayılabilir.

Korkusuzca sosyalleşmek.

Öhm. Şöyle, ben sosyalleşmek için tüm şartların mükemmel olmasını bekleyen biriyim
 son 5 senedir. Yani oğlum hayatımıza girdiğinden beri. Son günlerde zinciri kırdım blog. Cesaret ettim ve insanlara tekliflerde bulunmaya başladım.

Geçen hafta 2 ayrı akşam yemekli misafir ağırladım (ev dört dörtlük temiz değildi üstelik)Yemekli ağırlama diyince gözümde hiç büyütmedim ve basit, zevkli şeyler hazırladım. Bu hafta da bir tane yemekli misafirim olacak. Çocuklar oynayacak, biz bir şeyler içerek sohbet edeceğiz. Sonra ev korkunç dağılacak ama nedense bu bana hiç batmayacak!

Bunun dışında bir de hiç yapmadığım, bir fantezi gibi olan o şeyi yaptım. Doğu'nun sınıfından bir arkadaşını + ailesini bize HAFTA SONU davet ettim. Hafta sonu kısmı mühim, çünkü hiçbir zaman birilerinin cumartesi planı olmak istemedim. Ya da kimseye cumartesimi vermek istemedim. Çünkü rahat olmak, salaş olmak, hazırlık yapmamak, kasmamak gibi türlü türlü fani nedenler. Resmen camışlık, davarlık diyorum şu an bu tavrıma. Çocuklar oynadı, biz de yaşıtım/ hoş sohbet yeni arkadaşımla inanılmaz bir 3 saat yaşadık. Çünkü aşırı ortak konu başlıkları. Atıştırmalık ne vericem kısmını kafaya takıyordum; basit bir kurabiye yaptım, simit-peynir, meyveler koydum sehpaya. Herkes kendi tabağını hazırladı. Yanına da çay. Çocuklara havuç suyu. Bitti gitti. Cebimde çok tatlı bir hatıra kaldı.

Bir de benim için gerçekten zor başka bir şey daha yaptım. Birine çok hassas bir konuda telefon açtım. Normalde sadece mesaj bırakırdım. Ama bu kez aramak istedim. Ve gerçekten de nispeten organik olan bu iletişim şekli, kesinlikle söz konusu hassas mevzuda karşı tarafa iyi geldi. İletişimimiz gerçekti.

Ve bugün, yine Doğu'nun bir arkadaşının EVİNE geçmiş olsun ziyaretine gideceğiz. Doğu'nun okuldan arkadaşı basit bir operasyon geçirdi. Ona minik bir hediye alıp gitme fikri, kulağa hoş geliyor evet ama ben bunu yapabilecek biri değildim blog. Çekinmek var, yol yordam bilmemek var, hele ki ev ortamı yani, rahatsız eder miyim düşüncesi var. Zincirleri kırmak derken, hiç abartmıyorum, bu benim senaryomda kırılma noktam. 

Ha son olarak, bu hafta bir de organizasyon planladım ben. Grup olarak planlanan bir etkinlikle ilgili çözümsüz kaldığımız bir noktada, ben adımlar atıp işi bağladım. Herkes emeklerim için teşekkür etti ayrı ayrı. Aslında emek de vermedim pek ama tamamen üstlendim, sorumluluk aldım. Bunlar son 5 senedir, kendimde görmeyi unuttuğum tarz hareketler. Alkışlar bana.

Kaplumbağa gibi saklanarak yaşamışım. Kapatmışım kendimi, neden bilmiyorum. Belki ileride nedenlerini anlarım. Çünkü ben minicik çocukluğumdan, iri yetişkinliğime (doğuma kadar) olan episode'larda hep sosyal, kalabalık çevresi olan ve rahat biriydim. Sonra ne oldu? Evime, her şey kusursuz olmadan insan çağırmayan veya bizde her şey yolunda olmadan kimseyle görüşmeyen biri ne zaman oldum?

Yeni sene için kendime bir hediye paketi daha vermiş sayıyorum kendimi. Üzerimdeki tozu atıp, içimdeki özgün kadını yeniden bulma zamanı!

Not: Sanmayın ki depomla ilgili tüm çalışmalar senkronize biçimde iyi gidiyor. Bazen biri öne çıkıyor, gündem oluyor. Diğerleri standart bir seviyede kalıyor. 


Share:
Devamı

Öğrenen Anne %80

Hafta iyi ama haftasonu zehir gibi geçti, boşverin, bloğumda anlatırım bugün yarın. Önemli olan; %80'e ulaşmamız oldu aslında. Bu haftaki tek hedefim Almanca'yı rayına oturtmak. Geçen haftasonu aldığım kararla, Almanca'ya gün içinde ayırdığım 2 saati, gece çocukları yatırdıktan sonraki 1 saate azaltarak çekmeye karar verdim. Bu sayede kocamın "eleştirel, mavi, kuralcı Alman gözleri" de üstümde olacağı için, sanırım Almanca çalışmak zorunda kalacağım. Artık bu da işe yaramazsa Almanca'dan topyekün vazgeçmeyi ve onun yerine İspanyolca öğrenerek herkesi delirtmeyi düşünyorum. İspanyolca benim karakterime (ve saçlarıma) daha uygun bir dil çünkü :P

Bu haftaya dair başka bir hedefim yok, yeterince dolu geçecek gibi, bakınız, dün gece plan yaptım yine kendime (oruç tutma davranışı gibi, ben de bilişsel düzeyimi şaşırtıyorum radikal bir "plan programın dibine vurma" atağı ile).
İtiraf edeyim son seferki planlı yaşam atağından tuhaf bir haz aldım :D Galiba ben buyum yahu, plansız ve ajandasız yapamayan bi tip.. Çocukluğumdan beri seviyorum, belki de içimde bir yatılı askeri okul fantazisi yatıyor, bilinmez..

Haftasonumu "overthinking" (gereğinden fazla düşünme, kafaya takma) ile zehir etmemin şerefine bu haftayı ayrıca sürpriz bir ek ödeve ayırıyorum: "The art of not giving a shit" (zikime takmamayı öğrenme sanatı) çalışılacak.. Yani; gerçekten önemsiz nedenlerle sinirlendiğim ve bunu ileri bir boyuta taşıyarak etrafımı da sinir ettiğim bir haftasonundan sonra.. bu sabah itibarıyle daha zen, kabul edici ve bağışlayıcı bir hafta hedefliyorum. Bu konuda bir günlük tutacağım; bakalım günün hangi vakti neye delirmenin eşiğine gelmiş ve kendimi rahatlatmayı ve "zikime takmamayı" başarabildiysem de, nasıl başarmışım. Görüciyz.

Zorlu geçecek bu hafta.. Ödülü ne olsun? Düşünelim bakalım.. (Not. Büyüyememiş her çocuk-yetişkin gibi ben de tabii ödülsüz ve cezasız yaşayamıyorum demek ki..)
Share:
Devamı

Kahve: Geri Sayım, 26 Gün.

Son yazdığımdan beri, toparladım yeniden kaportayı. Bir kere regl bitti, üzerimizden kara bulutlar geçip, yerini dingin güneşli bir gökyüzüne bıraktı.

Bir de son yazıma gelen yorumlar (Gece, Joe, Öğrenen Anne) için çok teşekkür ederim. Gündemime kafa yormakla kalmıyor, bir de olumlu yönlendirmeler yapılıyor. Ne şanslıyım. Biz o gün toplantıyı yaptık, bana bir rota belirledik. Şimdi o rota gereğince, ne zamandır yapmak istediğim teknik bir eklentiyi yapmaktayım, işsel performansıma. O sayede de yeni avlara çıkacağım (LinkedIn kesinlikle iyi fikirdi GeCe) Şu an keyifli bir süreçten geçiyorum anlayacağın.

Bunun dışında, depolarla ilgili çalışmalarım sanki çaba halini geçti, alışma evresine girdi. Kaptıklarımı kaptım, kapamadıklarım başka bir evrene doğru yüzüyor sanki boşlukta. Düzenli şekilde hareket, bedenimin teşekkürünü duyduğum bir beslenme şekli, İngilizce okumalardan öcü gibi korkmamak- hayatımın içerisinde var etmek, işsel planlarımı yavaştan gerçekleştirmek. Yeni seneyi bu haliyle bile karşılamak, bende mutlu olma sebebi. Bu kadarlık bir depo boşaltımı bile nefes aldırdı bana. Ne nefes aldırması, kendime 'yeni bir ben' lazımdı, o gelmiş gibi oldu. Ve bunu hissetmek hiç zor bir şey değilmiş. Bir sürü alışverişe - bakımlara, kökten / büyük ve sürprizli bir olayın olmasını beklemeye gerek olmaksızın, kendiliğinden sadelikle olabilen bir şeymiş. Hayatın içinde birkaç basit düzeltme.

Neyse yine de kalan son günlerde, kaşınmaya devam. Daha 2018'i elden çıkarmadan satmak istediğim birkaç tane daha ürünüm var. Mesela ev ve dijital işlerde depo eritme var... Bir de diş şeysim var. Doğu ile ilgili bir şeyler var. Bayadır ertelenen küçük ürünler olarak, bekleyenler.

Fakat yılın bu vakitleri ne keyifli değil mi? İnsanda yeni fikirler, umutlar, planlar, heyecanlar oluşuyor. Bir senenin bitişi, çok anlam taşıyor. Hepimizin yeni bir sayfa açmaya hevesimizin olması ne hoş, ne çocuk coşkusu!

İster henüz depondakilerle yüzleşmemiş ol, ister hepsini temizlemiş ol. Yeni sene herkese iyi gelecek. Çünkü yeni!

hooop

Share:
Devamı

Öğrenen Anne %71

Ve Aralık geliiiiiir. Depolarla yüzleşmek için son ay; 39 gün sonra yeni bir sene başlıyor ve umarım hepimiz depolarımızı elimizden geldiğince düzenlemiş, bize yük veren alışkanlıklarımızdan kurtulmuş ve bizi yücelten alışkanlıklara kavuşmuş olarak gireriz bu yeni seneye..

Ben bu haftayı fena geçirmedim. Sanırım 4 kollu terazim yine dengedeydi. Fiziksel anlamda güzel geçti, hedeflerime ulaştım. Psikolojik anlamda bazı geceler hafif kalp çarpıntısı yaşasam da bir defa gecenin 3'ünde 45dk CALM'ı dinleyerek "uykuya geri dönebilme meditasyonu" yaptım, baya da "bazı düşünceler için gece karanlığı iyi bir fikir değil, bunu tekrar gündüz aydınlığında ele alacağım" diye kendimi telkin ettim veeee en önemlisi de kafeini tamamen kestim. Bir çoğumuz gibi ben de PMS dönemindeyim (birlikte takılan yakın kız arkadaşların dönemleri hep çakışır ama biz sanki "fiziksel olarak beraber olmasak, bilişsel olarak bir arada olsak yine bu teori çalışıyor" u kanıtlıyoruz galiba kızlar?!?) ve bu dönem beni de zorluyor.. Özellikle endişe bombaları ve çok hızlı sinirlenme problemi yaşıyorum, bir de uykusuzluk eklenince tahammül eşiğim de düşüyor ve gerçekten sinirimi kontrol etmekte diğer zamanlara oranla zorlanıyorum. Yine zorlandım ama spor, sosyal yaşamda hareketlilik ve kafeinsizlik buna iyi geldi.. Hissettim.

İkinci kol olan sosyal alanda gerçekten iyi bir hafta geçirdim ve iki meslekdaşımla buluşup kariyer adına gerçekten çok önemli adımlar attım! İşe tahminimden daha erken dönebilirim, tahminim yaza doğru somut adımlar atmak ama sanırım bu adımları bahara çekeceğim. Heyecanlıyım ve motivasyonum yüksek ama şimdilik çocuklar nedeniyle zaman ve enerjim yok. Gün içinde kendi başıma kaldığım zaman sadece 2,5 saat. Yaza doğru oğlanın daha uzun süre kreşe gitmesi ile bu süre artacak ve ben hayal kurma aşamasından somut adım atma aşamasına geçeceğim diye umuyorum. Kahve'nin son yazısında da bahsettiği "hayalden somut adımlara geçebilme yetisi" şu an bende de yok ama Kahve'ye de yazdığım gibi ben buna olumlu bakıyorum çünkü "hayal kurabilmek" aslında beynin somut adımları içten içe atması, problem çözme yetisini geliştirmesi demek ve kesinlikle çok önemli bir aşama. Hızlandırmama taraftarıyım çünkü bu aşamada bazen somut adımda deneme yanılma ile öğrenilecek bir çok şeyi fark etmeden daha kolay öğrenebiliyor insan.

Üçüncü kol olan psikolojik kolda da yine haftayı iyi kapattım. Çok fazla düşünsel egzersiz yaptığım ve yaşamımın anlamını sorgularken kendimi "dövmediğim" aksine olumlu düşünce egzersizleri ile kendime "iyi davrandığım" ve motivasyon verebildiğim bir haftaydı. Fakat bunun da yine sosyal kolla ilişkili olduğunu gördüm (ne de olsa terazi, hepsi birbirine bağlı). Yani meslekdaşlarımdan gelen motivasyon ve övgüler, kendimi daha dengeli görmemi sağladı çünkü "alçak gönüllülük" bende biraz aşırıya kaçıp "kendini hırpalama"ya varabiliyor..

Son kol olan bilişsel kolda ise zorlanıyorum. Almanca çalışmaya başladım ama farklı bir teknikle. Podcast dinlediğim 1 saati ve anaokulu ve kreş anneleri ile sohbetleri saymazsak, günde 15dk anca oturabildim gramer başına. Fakat taktik değiştirerek, bu günden itibaren Almanca çalışma zamanımı eşimle olan özel zamanın bir kısmına çekmeye karar verdim. Çünkü tek başımayken kıvırabiliyorum ama onun gözü üstümdeyken (o da yanımda kendi özel zamanını geçirecek) kıvıramayacağım ve 1 saat çalışacağım diye umuyorum. Özel zamanımız çocuklar uyuduktan (8.30) sonra 2 buçuk saat civarı oluyor, bunun 1 saatini Almanca'ya ayırma kararı bakalım ilişkimize zarar verecek mi? Bu hafta ya da en geç 2 hafta içinde anlarız. Deneme yanılma..

Kısaca; depolarımda çoğu şey rayına girdi, bunun için kendimi kutluyorum ama bi bu Almanca hala inatla zorluyor, bu son ayımı onu hizaya sokmaya çalışmaya ayıracağım, dur bakalım ne olacak..

Ya bu arada çokça yazan arkadaşlara ne oldu yahu? Mesela güzel sorular soran bir Burcu vardı, ya diğerlerimiz ne alemde? Joe, Kahve ve Gece'yi takip ediyoruz ama ya geri kalan yazarlarımız? Görseli onlara özel ekliyorum!
Share:
Devamı

Kahve: Geri Sayım, 32 Gün (Sinir Bozucu Yüzleşme)


5 yıldızlı 5 haftaya girişim oldukça vasat oldu.

(Şu yukarıdaki cümlenin üzerine bir öğle yemeği ve adaçayı + meyve saati geçti)

Bu haftaya bir öfke topu şeklinde başladım. Öfkem, mantıklı düşünce filtremden değil, ilkel mağaramdan gelen PMS arkadaşın gıdıklamasındandı. Pazartesi, salı, çarşamba böyle geçti. Ve bu sabah, yani perşembe itibariyle azat edildim (regl oldum) Öfkem eridi, hıncım söndü, kibrim korkak tavuğa döndü. 

Fakat bu arada, bir de kavga yumurtlandı nur topu gibi. Saldıran taraf, koca kişisi. Saydıran taraf ben. Konu benim hayal kuruyor olmamdan çıktı.

Yazının buraya kadar olan kısmı aslında 'kahve' bloğunun konusu gibi dursa da, bundan sonraki kısım depolar bloğuna ait olduğunu kanıtlayacak. Bugün konuştuk, çözdük. Depolarımın önemli bir maddesi hakkında bu çarpışmaya ihtiyacım vardı belli ki. Önce kısa özet:

Dün benim için zorlu bir yazı bitirdim. Zorluydu ve üstesinden gelebildiğim için (müşteri beğendi) kendimi iyi hissettim. Regl öncesi olmanın mayışıklığı ile koltuğumda Volkan tarafından getirilen kahveyi içerken, hayal kurmaya başladım.

'Aslında ben yazarak daha çok kazanabilirim ya, ne güzel olur daha çok bu tip işler yapsam'

Volkan'dan domuz gibi cevap gecikmedi:

'Elinde her imkan var ama sen sadece koltuğa uzanmış hayal kuruyorsun, bir şey yaptığın yok'

Şimdi, dün bu konuda tartışırken aşırı sinirlendim, hatta kırıldım filan ama... Aslında kırgınlığım her zamanki gibi üslup. İçerik doğru aslında. Fakat depolar bloğunun konusu gereği, üslubu konuşmayacağım burada. Volkan'ın kendi denyo tarzıyla, benimle ilgili yaptığı bu analiz belki bizi başta kavgaya itse bile (PMS faktörünü de unutmayarak) bu sabah bazı gerçeklere ulaştık.

Depomda da bulunan o madde, yani 'yeni kazanç mecraları bulmak' konusunda neden hiçbir şey yapmıyordum? Volkan'ın sorusuna, fark etmeden şu cevabı verdim:

'İşleri yapma kısmı zevkli, ben işin bana gelme kısmını yapamıyorum, avcılık işini beceremiyorum'

'Heh işte, demek ki sen müşteri bulmakta zorlanıyorsun. Takıldığın kısım bu'

'Ee.. mm.. evet aslında'

'O zaman oturup onu planlaman lazım ya da beni görevlendir, ben senin için yeni firmalar bulayım'

'Hayır öyle istemem'

Aylardır, yani Eylül'den beri ajandama 'yeni mecra, başka firmalar, kazanç artır' gibi emirleri buyururken, 3 ayı nasıl da geçtik ve ben nasıl da bu konuda hiçbir şey yapmadım? Bilmiyorum, zaman aktı, saniyeler içinde aylar geçti. Volkan haklıydı. Sadece benim zayıf bir anımda, itici bir üslup seçmişti. 

Yine de bana yardımcı olacakmış. En azından ben yöntem belirlerken, dinleyici olacak. Yarın salondaki masada toplantı yapıcaz ve ben nasıl daha kolay avcılık yapabilirim, ya da işin satış pazarlama kısmından nefret ediyorsam, farklı ne deneyebilirim onları konuşucaz.

Hedefim, basit. 2 firma daha eklemek iş listeme. Çok yüklenmek istemiyorum başlangıçta kendime. 

Freelance bağlantılarımın hiçbirini ben bulmadım. Şansıma, hepsi beni kendi buldu. Bir telefon çaldı ve iş teklif edildi. Madem amacım firma sayımı artırmak ve madem avcılık yapamıyorum. O halde bir yolu olmalı değil mi?

Bakalım neler olacak? En azından 3 aydır gömdüğüm bu konunun, hoşuma gitmeyen bir biçimde olsa da gündemime girmesi iyi oldu. Madem yaptığım işi seviyorum, daha fazla yapmak istiyorum, o halde basit engelleri inceleyelim.







Share:
Devamı

Öğrenen Anne %66

Bir haftayı daha geride bıraktık ve ben durum raporu vermeye karar verdim. Bu hafta kontrolcülükte çağ atlayarak, "dur ya ne kadar ileri gidebiliyorum bi bakayım", diye tuttum, bünyeyi şaşırtmaca oynadım. Biz klinik psikologların nadiren de olsa denediği bir tekniktir; mesela sigarayı bırakmayı deneyenlerde "normalin 3 katı içeceksin bu hafta" komutunu çakarsın, zorlarsın yani, öğürene dek bayılana dek sigara içirtirsin, sonunda "iğrendim yaaa, bi daha asla" diyen olabiliyor. Ben kişisel olarak bu derece radikal terapilere karşıyım ama dediğim gibi bazı bünyelerde özellikle bağımlılıklarda ve yeme bozukluklarında işe yarayabiliyor. Ben de bu tekniği uyguladım ve işi "son noktaya" taşımaya karar verdim. Pazar gecesi şu listeyi yaptım:
Ve tam bir hafta saati saatine bu listeyi uyguladım. Aman yarabbi! Bu bünye bünye olalı böyle zulüm görmemişti. Nasıl zorlandım listeyi uygularken; esneklik sıfır, kaçma şansı sıfır. Ne kadar uyguladım derseniz: %100! Ne kadar memnun kaldım derseniz; tuhaf ama ilk 3 gün şahane hissettim. Nasıl güzel gidiyor, nasıl "başarı" hissiyatı hazzı alıyorum, nasıl "işte bu yaaa, olay tamamen rutini oturtmakta gizli" ile dolup taşıyorum.. Sonra; Çarşamba Maya hastalandı, eve tıkıldık. İnatla uyguladım listeyi, Cuma Lukas hastalandı. Yine iptal etmedik, ateşsizdi, huysuzdu, "bana ne ya babysitter çeksin" dedik, çıktık BAP'la "night out" yaptık! Ebeveynlikte çağ atlıyoruz (orta çağa doğru bir sıçrayış). Haftasonu sirke gitmeler, gezen tavuk kovalamalar, jimnastik kursunun gösterisi falan derken, perişan bir şekilde Pazar gecesine ulaşabildik.

Dostlar bittim. Hafta üzerimden öyle bir geçti ki aman tanrım.

Ne öğrendim: Ben bir liste manyağıyım. Fakat ne "daha" öğrendim: Ben bir şekilde inat ettiysem başarıyorum. Ve fakat bir de ne öğrendim: Bu başarı kısa süreli oluyor, ikinci hafta uygulamak istemiyorum liste miste. Yani spor, sosyal hayat ve çocuklarla oyun, blog ve kitap konusu şahane gitti, zevk aldım, yük olmadı. Ama Almanca... Öğk öğk öğk. Neden bilmiyorum motivasyonum sıfır ya, neden? O zaman bu haftadan bir şey daha öğrendim: Benim asıl sorunum aslında Almanca motivasyonu. Benim belki de "geriye kalan" tek hedefim bu: Almanca çalışma motivasyonu edinmek! Diğer hedeflerin hepsi yaşama yedirilmiş, uygulamada sorun yok, rutine alınmış.

Bu ikilemi nasıl aşacağım bilmiyorum. Almancam B1 düzeyinde ve bu bana günlük kullanımda yetiyor ama ben bunu ilerletmeliyim, çünkü hem mesleki anlamda hem de çocukların eğitimleri ve sosyal programlarına destek olma, Almanya'da tek başıma ayakta kalabilme yetisi edinme adına bu bana lazım. Çünkül BAP'a bişey olsa, itiraf edeyim ben sudan çıkmış balığa dönerim.. O nedenle Almanca'mı B1'den C1'e taşımam şart.. Motivasyon / Fikir önerilerinizi alalım.. Tıkandım ben çünkü.
Share:
Devamı