EUPHONY: Ben bir penguen olabilirim.

Haftasonu ne yapabilirim dye bekledim,hatta bu sefer nasıl bloke ederim kendimi dedim. :P

Geçen yazımda eklemekistediğim maddeler varı önemsiz ama yazmaya değer bulduğum. Filmler ve kitaplar.. Film insanı değilim normalde. ( bu ne demekse? ) Biraz küçümsediğim için,populer kültür olarak gördüğüm için boşladığım kültürel faaliyet.

Alıp da internet yüzünden salladığım kitaplarım. Kitapıklarımda yer kalmadığı için buna da bir çözüm getirmem gerekecek acilinden. Depoları boşaltmanın en krtik noktası. Kitapları atmayı,vermeyi sevmiyorum ama belki de bir daha okumayacağım kitapları da tutmamam lazım. Sanki kitap sayısı fazla olunca ödül verecekler ya da entellektüelim diyecem ya.:P Romanlar uzun arayla iki kez okunur da üçüncü gerek var mı  dünyada okunmayı bekleyen binlerce roman varken? Kişisel gelişim kitapları ömürlük gibi geliyordu şimdi tereddütlüyüm. Onları da elden geçirmek lazım.

Haftasonu ne yaptığıma gelirsek ya da hafta boyunca attığım minicik adımları anlatacak olursak... ( niye biz? ) 2 film ve iki kitap bitirdim. Bir haftadır dikilmeyi bekleyen sukulentleri bugün aradan çıkardım,ekstra saksı değişimi de oldu.

Baharat dolabını düzenledim. İçime sinmeyen,bayatları attım,yenilerini kavanozlara yerleştirdim. Normalde bu bakliyat ve baharatları 2 ayda bir elden geçiririm,Antalya nemi ve sıcağında çabuk bayatladıkları ve güvelendikleri için :/ Neyse bu sefer içime sinen bir düzenleme oldu.

Bir haftadır aklımı kemiren bir fikir var. Bir hobi edinmek ama para kazandıran harcatan değil de...  Yeteneksiz ve tembel biri olarak bu konuya eğilmem lazım. Bir de kendimi negatif sıfatlarla tanımlamaktan kaçınmam lazım da bu da benim doğrum karmaşası yaşıyorum.

Yazlıkları kaldıramadım Antalya'nın yazı bitmiş gibi görünse de baharı var bunun :) Daha hırkalara geçiş yapamadık milletçe.

Soğuğu sevmeye başlayan bir penguen olarak daha enerjik ve kocaman penguen adımlarıyla yola devam :P


Share:
Devamı

Karnem (hep 4 sayesinde) 5 pekiyi!

Madde 4! Canım madde 4, balım madde 4, iyi ki seni yazmışım madde 4! Yoksa şimdi kendimi kemiriyordum, ilk hafta hiç de istediğimi yapamadım diye…
Ay ne bu 4 diyenler için : “Madde 4: Kendimi mutlu etmek için çalışacağım. Bunları da bu amaçla yapacağım. Yani devam etmek için gayret gösterecek ama bugünkü gibi işler planlanan dışına çıkarsa kendime eziyet etmeyeceğim…”
Hâlbuki boş da durmadım!
Kahve ne diyordu son yazısında, kendini öldüresiye spor yapmak değil mesele... Önemli olan devamlılık. Her gün birazcık spor yapsan bile bunu sürekli hale getirmenin yaratacağı etkiyi bir düşün (Tamam, cümle böyle değildi ama anladınız siz onu) diyordu...
Diğer yanda Öğrenenanne de kendine teşhis koymuş “overachiever syndrome” diye, hah işte bende de var ondan! Okuyunca aydınlandım (Bu arada reçete sormuş, reçete madde 4 asdfasd  Tamam tamam sulandırmayım, bilmiyorum Ceren ama bulacağız inşallah, belki çare o son yazdığım bakış açısıdır…).
Şaka bir yana, bu blog sayesinde herkesin hedeflerinin birbirinden ne kadar farklı ve bir o kadar da ortak olduğunu izlemek bana çok iyi hissettirdi. Artık inanıyorum: Olacak bu iş, eğer devam edersek başladığımız yerden kesinlikle daha iyi bir noktada olacağız, o kesin!
Ben de bu hafta ufaktan spora başladım. Sabah kalkıp spor yapma hayalim kocamın beni sabote etmesi ve sabah uyandırmaması ile sekteye uğrasa ve (32 yaşımda hala çektiğim) regl sancıları yüzünden 2 gündür tamamen hayal olsa da, başladım. Sabah spor yapamadıysam akşam yaptım, öğlenleri iş yerinden arkadaşlarla yürüyüşe çıktım ve ne zaman yeterli değil diye düşünecek olsam bu başlangıç deyip kendimi motive ettim.
Kitap konusunda da keyfim yerinde; elimde sürünen ya da ikinci, üçüncü kez okunmak üzere ayrılan kitaplarımı listeledim. Daha güzeli, arkadaşımda gördüğüm bir romanı resmen elinden kaparak 1,5 günde bitirdim. İçinde çocuk, duygu, ebeveyn, koşulsuz sevgi, travma, tetiklenme, bağlanma ve 2 yaş lafı geçmeyen bir şey okumak harikaydı! İtiraf ediyorum bu fantastik kitabı okurken bile (Yerdeniz / Ursula K. LeGuin) kahramanın duygularını çözmeye çalıştım (ve kitabın sonu hakkındaki görüşümde de yüzde yüz haklı çıktım! ) ama yine de bu hafif hikâye bana çok iyi geldi.
Tasavvuf konusunda yeni bir kitaba başlayamadım ama başka şeyler okudum, dinledim ve bolca düşündüm. Bana “gayret”i anlatan insanları yazdım.
Bunların dışında listeme almadığım ama çok önemsediğim bir konuyla ilgili olarak da kendimi epey takdir ettim. Sadeleştim sadeleşeceğim derken kendimi yine de yetersiz buluyordum, daha doğrusu ne kadarını başardığımı bilemiyordum. Takip ettiğim bir sayfanın 100 adımda sadelikle ilgili listesini (içinde parça parça kıyafetlerden mutfaktaki fincan sayısına, saç bakım ürünlerinden e-mailleri temizlemeye kadar her şey var) buldum. Aslında epey önce başlamış paylaşımlar ama ben yeni denk geldim. Çok da makbule geçti; böylece tüm adımları kontrol ettiğimde ele almam gereken sadece 13 konu çıktı! Üstelik bunların 5-6 tanesi çoktan sadeleştiğim ama önümüzdeki taşınma nedeniyle yeniden ele almam gerektiğini düşündüğüm şeylerdi. Daha ne olsun?
İşte bu hislerle ilk haftamın raporunu kendimden beklenmeyecek şekilde kendimi takdir ederek, tüm akıl açıcı yazılarınız için hepinize teşekkür ederek veriyorum.
Share:
Devamı
,

Küçük Joe: Olacak gibi: spontanlık ve zaman tasarrufu.

Evvvet. Olacak galiba. Kağıt üstünde bazı sorunları çözdüm, bu blogdaşlarımın yüreklendirmeleri ve yol göstermeleri sayesinde de oldu.

Sorunlarımdan biri bir koltukta bin karpuz taşımak istememdi: hem edebiyat, hem şiir, hem müzik, hem spor, hem STK'ya varacak bir formasyon, hem ev düzgün olsun, hem aşım pişsin, hem fink atayım sokaklarda, hem de para kazanayım bir yandan.

İkinci aşamadığım sorunum, bunlardan birini dahi seçsem, ki bu yıllardır sırtımda kambur gibi taşıdığım roman yazma işini bir türlü fiiliyata dökememek olacak, bunu bir türlü bir sona getiremem.

Kağıt kalem aldım. Yazdım da yazdım.

Önce bilince yakın yerde duran gizli ideallerimin ne kadar büyük ve ulaşılmaz ve imkansız olduklarını anlamak ve onları oradan defetmekle başladım. Gittiler mi emin değilim ama gizli etkileri artık su yüzüne çıktı. Bir bilimkadını, bir Marie Curie olmayacağım. Zamanla vazgeçebileceğim ve kabullenebileceğim bir gerçek. Zor ama imkansız değil. Bu bir çocukluk rüyasıydı, yerini yetişkin zevklere bırakacak mecburen.

Bir de ödül meselesi vardı sürekli aklımı çelen. Ödüllerin mutluluk ömrünün 3 hafta olduğunu tespit edip artık bu tip gazların bünyeme girmesine engel olacağım.

Sonra, robot gibi planlı programlı bir hayat istemiyordum kendime. Mesela 12:50 yemek hazırlamaya başla. 13:20 bulaşıkları kaldır. Böyle keskin sayılar hem işe yaramıyor hem de keyfimi kaçırıyor. Hatta şu bile bana ters: pazartesi 1 saatimi x e ayıracağım. Ben içinde belli bir spontaneliğe izin verecek bir günlük akış istiyordum. Mesela, "bugün hava çok güzel, gidip bisiklete bineyim. Yorulana kadar gezeyim." Ölçü yorulmak, şu kadar saat bisikletle gezmek değil. Fakat şunlar serbest: Pazartesi günü koroya yazıldım, saat 19:00'da başlıyor, 22.00'ye kadar. Salı ve Cuma pilates, on beş günde bir Çarşamba'ları da terapi. Cumartesi günü de 5 hafta boyunca edebiyat atölyesi. Dış programlar mecburen keskin sayılı. Hayatımı onların etrafında kuruyorum. Kimi çok kısa süreli. Amacım her yaptığımı keyifle yapabilmek. Yürüyüşü de roman yazmayı da. Tadına vararak. Yoksa niye yapayım ki?

Sistem hala oluşum aşamasında. Yapmak istediklerime bir süre biçtim. Fakat bu süre azami süre. Mesela roman yazmak iki seneden uzun sürmemeli. Stok foto 3 aydan fazla oyalamamalı beni. Bu ikisini öncelik yaptım. Stop motion, satranç, sosyallik diğer süreli etkinliklerden artan zamanlarda. Oyunlaştırma ve sürdürülebilir kalkınma stok fotodan sonraya aldım. Yani stok foto ile uğraşmam bitince gamification'a el atacağım. Bu durumda stok foto ve roman yazmak çakıştılar gün içinde ve olmadı. O zaman şunu anladım. Benim gün içindeki aktif saat dediğim sürem utanılacak kadar kısa. Benim günüm 24 saat değil: 3-4 saat. Enerjimle bir günde 3-4 saat bir konuyla ilgilenebiliyorum. Geri kalan zaman uykuya, yemek hazırlamaya, ortalığı toplamaya gidiyor. Muhtemelen blog yazmaya da gereğinden fazla zaman gidiyor. Ama henüz oradan kısmak istediğimden emin değilim. Aktif saat süremi iki katına çıkarmak istiyorum.

En çok acıdığım zaman yemek etrafında harcadığım zaman. O yüzden daha kısa zamanda dengeli bir menü oluşturmanın çarelerine bakacağım. Burada diğer blogdaş arkadaşların ve hatta okurların yardımlarını istiyorum. Sizin kurtarıcı menüleriniz neler? Yarım saatte hazırladığınız öğünler. Elinizin altında hazır bulundurduğunuz yemekler? Mesela ben dün patatesleri buharda haşlarken bol tutmuştum, her zaman iki porsiyonluk haşlamak, kalanı saklama kabına alıp, ertesi gün onu yumurta ve peynirle güzel ve pratik bir omlete dönüştürmek. Toplam hazırlama süresine zaman tuttum: 5 dakika dolmamıştı.

Az yemek, benim için zaman tasarrufu. Çünkü çatlayıncaya kadar yemek gibi kötü bir alışkanlığım var ve sonrasında da hazmetmek için yerimden kalkamıyorum ve hiçbir işin ucundan o süre boyunca tutamıyorum.

Roman yazmaya gelince. En büyük engeli şöyle tespit ettim: önümde beni bekleyen işin ne olduğunu bilmemek. Bunu önceden bilmedikçe o işin başına oturasım gelmiyor. Önümdeki iş somut olunca, örneğin, "X karakterinin motivasyonu belirsiz, olay örgüsünün ortası zayıf", o zaman ilerlemek de gözle görünür oluyor. Bu işlerin kabasının bir listesini çıkarmak ve bunlara bir zaman tayin etmek ilk işim olmalı. Daha önceki roman denememde yaptım ve beni bir süre götürdü. Sonra romanın devamını getiremedim ama bu o yaptığımın yanlış olduğu anlamına gelmiyor.

Stok fotoya da aynısını yapacağım. Projeyi somut adımlara bölmek. Ve her bir bölüme bir süre belirlemek, ve bu süreyi belirlerken cimri davranmamak. Sadece artık x zamandan da uzun sürerse tadı kaçar dediğin sınırı vermek. Yavaş olsun, benim olsun. Daha kısa sürerse de bayram olsun.

Yapılacaklar listemde bir de şu var: okumak istediğim kitapların bir listesini çıkarmak ve başlıklara ayırmak, kurgu, tarih, sanat tarihi vs...

Ev düzenine gelince, gün içinde kullanılmayacak olanı yerine kaldırmak, "yarın stop motion yaparım yarına kadar dursun" ya da "bir ara suluboya boyarım dursun şimdi" dememek. Her eşyanın bir yerinin olmasını gerektiriyor bu. Salonun bir köşesine yeni dolap almam gerek. Böyle malzemeler için saklama ünitelerine ihtiyacım var. Kitaplık alacaktım ona gerek kalmadı. Kitaplar sığıyor. Notlar sığmıyor, defterler ve malzemeler. Salonun boş bir kısmı var. Orası da böylece değerlendirilmiş olur.







Share:
Devamı

Öğrenen Anne %8

Bu hafta Lukas tam zamanlı (11.45'e kadar) kreşe gitmeye başladı ve benim "özel zamanlarım" delicesine (tam 2 saat 45dk) arttı. Bu hafta bu 2.45 x 5 = 12,25 saati tamamen "bomboş" geçirdiğimi itiraf edeyim de şok olun!

Bu yazı "basiretim bağlandı" da diye bilinen "kendi kendini engelleme" davranışım üzerine olacak gibi dursa da, ikinci itirafım gelsin: hiç de öyle değildi. Bilinçli, gayet planlı, hiç bir pişmanlık içermeyen bir bomboşluk yaşadığımı itiraf edeyim. Çünkü 2 senedir ilk defa "bomboşluk" şansı elime geçmişti, dibbbbbine kadar kullandım. Ha mutlu oldum mu? HAYIR! Ben adam olmayacağım.

Tüm hafta boyunca, sporu salladım (nedeni: yoga matımda mikroskobik ölçülerde bir delik görmek, kaydıraklı kısım tadilata girdiği için havuzu es geçmek (evet kaydırakta çocuksuz bir şekilde deliler gibi inip kayma hayalim var, 40 yaşına girmeye ramak kalmış bir kadın için tuhaf mı? Hiç de değil), Almanca'ya başlamadım (nedeni: kitapların üst rafta olması, sandalyeyi çekip de tırmanmaya üşenmem!), kitap yazmaya ucundan bile yanaşmamam (nedeni: yazı kabızlığı). Ama deliler gibi gezdim yahu.. Hiç gitmediğim batı mahallelerine gittim, aşırı yürüdüm (çünkü ayaklarımla düşünen bir insanım), bisiklete tekrar binmeye başladım (kazadan sonra bir korku gelmişti, araba tamire gidince zorunluluktan üstüne gittim) ve 3 yeni insanla tanıştım! Aşırı sosyaldim, aşırı konuşkandım, aşırı offline'dım, aşırı online'dım.. Bunlar iyi geldi. Fakat; şunu keşfettim: bunlar beni mutlu etmedi!

Şimdi bu haftayı "dinlenmeye" ve tam bir kokoş ev kadını gibi arkadaşlarla kahve içip alışveriş yapmaya ve sosyal medyada dolaşmaya ayırdım ya, hep içimde "ama haftaya herşey normale dönecek ve ben hedeflerime doğru yürümeye başlayacağım" hissi vardı, yani kafam hiç boşalamadı, aksine "amma boş geçiriyorum ya, koca haftayı yedim resmen" devamlı kafamda dolandı durdu!

Çünkü; alışmışım dolu yaşamaya, hedefler ve koşturulması gereken şeylerle yaşamaya, bir şeyleri başarmaya, devamlı çalışmaya, üretmeye, uğraşmaya.. Boşluk? Amaçsızlık? Anlamsızlık..

Nedeni "overachiever syndrome" ("üstün başarı sendromu" çevirisi bence tam oturmuyor, başarı odaklı yaşama sorunu desem?). Çok kişisel ama yazmak istiyorum: bende bu sendrom var. Çoğuna "mükemmelliyetçilik" gibi geliyor, "kontrolcülük" gibi geliyor ama tam değil. Çünkü sorun başkalarıyla değil, tamamen kendimle. Hırslı bir insan değilim ama "başarı" kelimesi benim için çok aşırı anlam yüklü çünkü "hayatımın başarısız, boş, anlamsız geçmesi riski" benim için EN EN EN büyük felaket! Bunun için devamlı "hedefler" koyuyorum, listeler yapıyorum, devamlı bir "ulaşılması gerekenler" var kafamda.. Bu ÇOK ZOR ARKADAŞIM YAA! Herkes gibi Selinsu'nun annesiyle, işyerindeki Mehmet Bey'le ya da spor salonundaki Banu'yla yarışsam, yine kolay, ama ben kendimle yarışıyorum, dipsiz kuyu!

Hırslı biri değilim, herşeyi mükemmel yapacağım hele hiç değilim amaaaa, bir şeyi aklıma koyduysam, onu en iyi şekilde yapmak zorunda hissediyorum. Sanırım aileden gelen "herşey değil, bir şey ol ama o şeyi en iyisi ol" düsturunun etkisi büyük ama kişisel olarak da aşırı sorumluluk sahibi biriyim, bir işe başladıysam o işi kendimi zorlayarak yapabileceğimin en iyi şekliyle yapmak ve bitirmek benim için çok önemli.. Etik, inanç, yaşam anlamı, ne kadar büyük tanım varsa hepsi buna endeksli. Nasıl büyük yük yarebbim.. Bundan kurtulmak istiyorum ya ben işte... Nasıl olacak bu????
Share:
Devamı

Kahve: Sekizinci Gün




İlk haftayı bitirdik. Bu hafta benim için 7 günden fazlasıydı. Zaman daha dolu aktı sanki? Hani artık 'zamanım yok' demiyorum ya, zamana yerleşme şeklim de mi değişti? 

Bu hafta her nasıl başlamışsa başlasın (faranjit) bir harekete geçmiş oldum. Ve bu hareket, karşıma yeni bir başlık daha çıkardı: 'basitlik'. Bu konuda dün uzun bir yazı yazmıştım fakat sonra kaldırdım. Somutlaştırıp yeniden yayınlamaya karar verdim. Biraz daha pişsin.

Depoları eritirken, minik adımlar atmanın bile, aslında genel resmin görüntüsünü nasıl değiştirebildiğini görüyorum. Günde yalnızca 10 dakika bir konuda egzersiz yapmak, 3 ay sonra, seni nasıl güçlendirir, düşünsene? Konu, 'lezzetli çorba pişirmeyi öğrenmek' bile olsa. Bu nedenle depomdaki ürünleri eritmeye niyet ederken şu iki başlık, ilk haftamda beni umutlandırdı:

1- Zaman kaygısından kurtulmak, zamanım yok demeyi bırakmak
2- Hayatımı basitleştirmek

Pazartesi itibariyle, daha somut notlar almayı planlıyorum. Kendim için de iyi bir hatırlatma olur. İlk hafta, teknik kısım; yani, depoları eritelim ama hangi yöntemle- üzerine düşünmek ve teoriden pratiğe geçirmeyle geçti. En azından depomdaki ürünleri 'yapmaya niyetliyim, yıllardır yapamadım, ne yapsam olmuyor' döngüsünden kurtarıp 'yapmaktayım, yapıyor haldeyim' klasmanına taşıdım. İşte, hareket.

Henüz başlamayan ya da herhangi bir verim alamayan varsa, bence hiç 100 gün diye düşünmesin, rakamlara takılmasın, önümüzde cillop gibi 3 ay var, yeni seneye: Ekim, Kasım, Aralık. 

Listesizliğe giden özgür yolda, eldeki listeden kurtulmak (istersen yeni listelere yer açmak) için harika bir süre?


Share:
Devamı

SORU-005


Soruları çok seviyorum ama başına “en” gelince bütün sorular zorlaşıyor. “En” olanları seçince diğerlerine sırtımı dönmüşüm gibi hissediyorum. En sevdiğim 5 t-shirt’ü seçersem diğer t-shirtlerim artık vazgeçilebilir oluyor. Her şeyden vazgeçmemiz gerekse yaşamak için muhtaç olacağım şeyleri bulmaya çalışacağım bugün. Güzellik yarışması sorusu gibi soracağım ama biraz daha ciddi cevaplamaya çalışacağım.
Issız bir adaya düşseniz sahip olduklarınızdan hangi 5’ini yanınıza alırdınız?

SORU-005
HAYATTA DEĞER VERDİĞİNİZ EN ÖNEMLİ 5 ŞEY NEDİR?

  • ·        Biri                        : Yeri gelir kendimi kıyaslarım, yeri gelir onaylanma ihtiyacımı gideririm, zor anları paylaşırım, canım sıkılınca kafasını şişiririm, iş bölümü yaparım, gönlüme göre biri olursa aşk da yaparım, hatta çoluk çocuğa da karışırım. Boğazıma bir şey kaçsa sırtıma vuracak biri olsun isterim yanımda. İnstagram’a koyabilecek olsam ıssız bir adada yapayalnız kafamı dinlemek isterim birkaç gün ama hayatımın geri kalanı boyunca yalnızlıkla baş edemem. "İnsan sevmiyorum ben ya" derken en değer verdiğim şeylerin ilki insanlarım çıktı.


  • ·        Hedef                  : Uyanmak için bir hedefe ihtiyacım var. Bugün ne yiyelim, barınağın damını onarayım kahvaltıdan sonra, bugün demlemelik bir ot bulmaya gideyim ormana, gün batımını kumsalda izleyelim, erken yatayım uykumu alamayınca işlerim ters gidiyor… Bana tik atılacak listeler verin, keyfimizi işler bitince yaparız planlı planlı.


  • ·        Merak                 : Her gün başka bir detaya yakından bakma merakım olması lazım. Bir şeyler beni şaşırtmazsa, o gün yeni bir deneyim yaşamazsam, bol bol merak alamıyorsam yanıma şöyle en dirsekleri yer yapmışından bir depresyon hırkası alabilirim. “Bugünden öğreneceğim ne var?” sorusu halihazırda da hayatımı kurtarıyor. Pozitif merak, iyi şeyleri görme, neredeyseler bulup çıkarma arzumu yanıma alıyorum.


  • ·        Sezgilerim          : Şehirdeki uyaran sayısı fazlalığından sezgilerimizin sesini kısıyoruz ki delirmeyelim. Issız bir adaya düştüğümde fiziksel avantajlar gereği zaten sezgilerim hızlıca seslerini yükseltecektir. Sevmediğimiz bazı yiyecekler var ya, aslında vücudumuz o şeyin bize iyi gelmediğinin farkında olduğu için o şeyden tiksinmemizi sağlıyormuş. Kimisi kokusunu sevmez, kimisi tadını sevmez, bazısı var dokunamaz. Belki o şeye intoleransın var ve vücudun seni oradan uzaklaştırmaya çalışıyordur. Malum ıssız yerdeyim; beni neyin zehirleyeceğini, neyin bana şifa vereceğini artık kokusuyla mı anlar sezgilerim, rengini mi beğenmez de beni oradan uzaklaştırır bilemiyorum.


  • ·        Ümit                    : Hayatımın daha iyiye gideceğine, her gelen günün yeni bir şans getireceğine dair ümidim olmalı. Belki bir kuş en sevdiğim tatlıyı çalmıştır uzaklarda bir karada kahve içen kadının tabağından, tam benim adanın üzerinden geçerken hapşuruk tutar da ağzından düşüverir tatlımı. Belki bir şişe bulurum kumsalda, sayfalarca yazılmış heyecanlı bir kurgu romanının nüsfetteleridir. Adanın daha önce gitmediğim bir yerinde en sevdiğim meyvenin ağacını bulurum o gün, kim bilir.


Share:
Devamı

SORU-004


Yakın zamanda şehir değiştirmeli bir taşınma yaşadım. İçgüdüsel minimalistlerdenim diyordum ama eski evin bazı eşyaları yeni eve uymayınca yüzleşmem gerekti ki benim çok eşyam var. Gardırobumun bir modülü sığmadı. O bir modülde barındırdığım kıyafetler diğerlerine yayılınca sıkıştı. Dolap sıkışınca benim içim sıkıştı. Bunlardan hangilerinden vazgeçersem gözüm gönlüm rahata erer diye sorunca vazgeçilebilir olanlar hemen elime geldi. Ben de sanıyorum ki elimdekilerin hepsi olması gerekenler; yer varken kıyamıyormuşum meğer.
Peki bu taşınma sadece iyi yönde mi katkı sağladı? Hayır.
Kütüphanem artık çok yıpranmıştı. “Aman ya yenisini alırım, taşınırken elimde kalacak.” demiştim. Dolar kuru yükselince benim kütüphane bazı illerimizde güzel bir evin aylık kira bedelinden fazla olmuş. Ödenmez mi? Ödenir. Ama kendimi enayi gibi hissetmek de istemiyorum. Kitaplarım koli koli duruyor salonda. Aslında orada da bir eleme yapsam gardıroptaki gibi bir küçülmeye gidilir mi ki?
Günün sorusu biraz envanter yaptıracak gibi… Her gün ruhumun dehlizlerine inemem sonuçta…
SORU-004
NEYE SAHİP OLMAK İSTİYORSUNUZ?
GERÇEKTE NEYE SAHİPSİNİZ?
Yeni eve girerken eldeki parayla boya badana ve parke yaptırdık. Ama banyoya para ayıramadık. Nereden baksan 30 sene olmuş banyo yapılalı. Beyaz 15cm’lik karolarla kaplı her yer, bu iyi bir haber. Sıcak su için kombi kullanılmış önceden, kombiyi sökmüşler ama dübel izleri var. Kombi gidince çamaşır makinesi kendine güzel bir yer buldu ama çamaşır makinesine hat çekmişler; açıkta çirkin çirkin borular, kablolar… Küvete duş kabini taktırılmış ama açılan mekanizması oldukça sıkıntılı. Kaliteli bir malzeme değil belli ki, dipleri siyah siyah olmuş, yeterince temizlendiğine asla ikna olamazsın ya hani… Plastik yuvarlak banyo aynası var, önünde plastik bir etajer. Alnına vuran kız emojisi var ya whatsapp’te, buraya ondan koyuyorum.
Ben neye sahip olmak istiyorum. Yepyeni olmasa da minnoş, temiz bir banyo. Elimde ne var, bu. Ben bu istediğim forma nasıl sokarım?
Duş kabinini söktürdük. Silikonları kazıdık, o sakın kullanmayın dedikleri deterjanların hepsiyle kimya deneyleri yaptık. Her temizlikte yapılmaz bu ama banyonun temizliğine ikna olmak önemli bir konu. Derzleri eritmek pahasına verdik asidi, verdik asidi. Eskiden duş kabini mi vardı? İnternetten aradık taradık, duş perdelerine pop-art grafik baskılar yapan bir yer bulduk. Evin her yeri beyaz ve gri; banyo isteyebileceğimizden daha beyaz, bir minnoşluğumuz duş perdemiz olsun dedik. Önünde fotoğraf çektirilesi bir duş perdesi aldık. Çamaşır makinesinden kalma boruların önüne çam ağacından, eni dar, boyu geniş, yüksek bir açık raf aldık. Havlular, kremler, tuvalet kağıtları için güzel bir depolama alanı oldu. Borular hala orada ama ben bunu görüp görüp sinir olmuyorum. Plastik aynayı ve etajeri söktük. Kocaman bir ayna kestirdik; kombi deliklerini de kapattı. Dübel deliklerinin olduğu yerlere de minik çerçeveler astık, mottolar yazdık içlerine. Evet hala delik var ama evet, ben görmüyorum. Yere paspası attık, döndük bir uzaktan baktık. İyi mi? Bence averajın üstünde.
Gün “ne istiyorum?”, “elimdekilerden bunu nasıl yaparım?” günü. Paramızın değerini tahmin edemediğimiz günlerde boyumuzdan büyük harcamamak çok önemli. Yeni borç yapmıyoruz, halihazırdaki borçlarımızı ivedilikle kapatmaya niyet ediyoruz. Buraya da namaste yapan eller emojisi koyuyorum.

Share:
Devamı

Temiz Baslangiclara Ferah Bir Tema

Bu bogun kurucusu ve moderatoru, Kahve Hanim'cigima yardim olsun diye bir kac gadget duzenleyecektim ki kendimi komple tema yaparken buldum :) Hic kimseyle fikir tartismasi yapmadan hazirladigim icin eger hosunuza gitmeyen yerler olduysa lutfen belirtiniz degistirelim :)

Simdi mobil cihazlardan da ayni bilgisayarda goruldugu gibi gorulecek ve ust menuden yazarlara ulasilabilecek. Iyi gunlerde kullanmak dilegiyle.
Share:
Devamı

Yazar Artışı Üzerine (Bölüm 2)


Önceki yazımda, yazarların artmasıyla karışan yazılar sorunu hakkında öneri istemiştim. Ortaya çıkan şu oldu. Etiketler aracılığıyla yazarları ayıracağız. Bir de bunun konu başlıkları mevzusu var.

Yani bu blogda birini özellikle takip etmek ya da bir konu hakkında arama yapabilmek için bloğun sağında bulunan etiketlerine başvurucaz. Tabi ki web versiyonunda böyle. Mobilde görünmüyor sanırım.

Herkesin kendi etiketi var. Yazısını tamamlayan, yayınla butonuna basmadan önce şuradaki etiketlerden kendi isim etiketini seçebilir.




Ama eğer konu etiketi koyacaksanız, var olan etiketler arasında yoksa, yeni etiketinizi belirleyerek, onu da listeye ekleyebilirsiniz. Siz eklediğinizde, hemen yanda göremeyebilirsiniz, tam olarak eklemek için şu yöntem gerekiyor:

(Bu kısım sizde görünüyor mu bilemedim şimdi gerçi)

gayet paint'le işaretlediğim yerden düzenleye tık

Seçilen etiketlerden, yeni etikete tik ve kaydet.



Siz bunu göremiyorsanız, ben eklerim tabi, bari test edip yazıyı yazsaydım değil mi, ama işte zoru sevmek heralde. Neyse, her halukarda istediğiniz etiketi kullanıp, yazınızı çeşitli içeriklere ayırabilirsiniz.

Blogun kullanımı hakkında önerisi, yorumu, fikri olan varsa? 




Share:
Devamı

SORU-003


Şunun gibi bir kadın olmak istiyorum dediğim tek bir karakter oldu. 5 yaşında falanım. Tam bir apartman bebeğiyim. Tombulum da, hantalım azıcık. O zaman kardeşim de doğmamış daha. Televizyon kankam haliyle. Bütün gün çizgi filmlerle, power rangers’larla geçiyor ama ben tek bir şeyi bekliyorum: ZEYNA!
Yazarken bile bir gülme geldi. Hani millet Kurtlar Vadisi izleyip izleyip ertesi gün birbirini dövüyordu ya, ben de Zeyna’dan sonra elime alıyordum oklavayı(ki kılıcım olur kendisi), biniyordum ikili koltuğa(tahmin edersiniz ki atım), alelelele!!! Sanıyorum televizyondaki diğer kadınlardan farklı olması beni çekmişti. Güzeldi, güçlüydü, yalnızdı, erkeklerle savaşıyordu, kimseye ihtiyacı yoktu. Bilinçaltıma ettiğime bakın ki ilişkilerimde karşımdakinden çok çabuk soğuyan, ilişki içinde bile yalnızlık çeken; ekstreme sporlarla uğraşan, fiziksel olarak gerçekten güçlü; şantiyelerde bir sürü erkeğin arasında kendini var etmeye çalışan; kimseye ihtiyacı olmadığını kanıtlamak için üniversiteye giden, sabahlara kadar proje çizen, sabahları bir işte, hafta sonları başka bir işte çalışan bir kadın olmuşum. Ah Zeyna! Beğendin mi yaptığını…
Günün sorusuna bağlıyorum:

SORU-003
KİM YA DA NE OLMAK İSTİYORSUNUZ?

5 yaşımdaki kızın Zeyna’cılık oynaması bittiyse artık yetişkin genç bir kadın olarak nasıl biri olmak istediğimin tanımını yapmak ve bu yöne doğru evrilmek istiyorum.


  • ·        Zarif/Alımlı/Çekici/Karizmatik
Burada kastım fiziksel olarak narin olmak değil. Biraz maskülen bir enerjim var. Feminen enerjimi daha çok kullanmak, onu daha çok yaşamak istiyorum.

  • ·        Saygı duyulan/Kaliteli bir sosyal çevreye mensup/İyi bir dinleyici
Dinlemekte sıkıntılıyım. Dikkatim falan dağılıyor. Karşımdakini sünger gibi dinleyebilmek istiyorum.

  • ·        Aile ilişkileri güçlü
  • ·        Farklı ve heyecanlı zevklere sahip/Eğlenceli/Özgün/Deneyimlere açık
Farkında olduğum bir hayat var ve her şey insanlar için. Denediğim her şey yanıma kar kalır diye düşünüyorum.

  • ·        Zevk ve ihtiyaçlarını kendi finanse edebilecek kadar zengin
Ve bunu gönlüne göre bir iş ve iş ortamında yapabilirsem süper olur.

  • ·        Güleryüzlü/Alçakgönüllü/Yardımsever/Duyarlı
Ne hediye alacağımı bilmediğim kişiler için Darüşşafaka’ya bağış yapıyorum; çok seviniyorlar; aklınızda olsun. Bir taşla iki kuş oluyor. Anneler günü için yaratıcı hediye bulamıyorum mesela artık; anneme “sizin için bağış yapıldı” kartı yolluyorlar; nasıl mutlu oluyor anlatamam.

  • ·        Fikirlerini ve sınırlarını açıkça dile getirebilen/Bunu yaparken kimseyi kırmamayı başarabilen
Ben baştan insanlara durmaları gereken yeri uygun bir şekilde söylemediğim için bu sınır ihlali canıma tak ettikten sonra fena kalp kırıyorum. Herkesin rahatı ve huzuru için bunu bunu bunu sevmiyorum” demeyi öğrenmem gerekiyor.

  • ·        Hislerini ve sezgilerini dinlemeyi bilen/Özüyle iletişim halinde
Hani bir şeye başlarken içinizde böyle bir burukluk olur ama medeni dünya insanı olduğunuz için mantıklı bir açıklama bulmadan o şeyden cayamazsınız; aradan zaman geçer o içinizdeki burukluk tam olarak başınıza gelir. İçimizde bir şey var, nasıl oluyor bilmiyorum ama her şeyi de biliyor. Hislerimi daha çok dilemeye, ne dediğini anlamayı öğrenmeye gerçekten niyet ediyorum.

  • ·        Çalışkan/Üretken
Başkalarına faydalı olabilme isteği duyuyorum, yöntemimi hala bilmiyorum. Arayışım sürüyor.

  • ·        Rahat/Konforlu/Huzurlu
Kontrolcü olduğumu fark edeli 2 gün oldu😊 Belli ki ipleri gevşetmek istiyorum.

  • ·        Süreçleri iyi yönetebilen/Yönetici
Bu mesleki hedefim diye düşünmüştüm ama aslında sosyal hayatımda da sahip olmak istediğim bir özellik. İpler gevşek de olsa benim elimde olsun.

  • ·        Sportif/Güçlü/Sağlıklı
Ah Zeyna! Bitmemişsin!

  • ·        Sade/Minimal
Minimalizm, hayatınızda sevdiğiniz şeylere yer açma yöntemidir, diye okumuştum bir yerlerde. Neler çıkarsa hayatımda yer açılır, hayatıma almak istediklerim neler? Bu blog sayesinde hepimiz hayatımıza sevdiğimiz şeyler almaya çalışıyoruz, ama ilk önce neleri sevmediğimizi bulup dışarı çıkarmak gerekiyor.

  • ·        İstikrarlı/Kararlı
Hedeflerim konusunda çok kararlı ve istikrarlı olan ben ilişkilerimi sürdürmek konusunda maalesef aynı başarıyı sergileyemiyorum. Konu beden olsa haftada 3 spora git diyebiliyorum da, gönül olunca her gün bu adamı 3 kere sev diyemiyorsun işte.

Burcu 2.0’da olmasını tasarladığım özellikler bunlar. Çalışmalarım ve hazırlıklarım bu yönde hızla sürüyor.

Share:
Devamı
,

Öğrenen Anne %5

Ve 100 günün 5'i geride kaldı bile! Bu hafta neler oldu neler, mercimekli köfteler.. Yok ayol, aynı tas aynı hamam gidiyoruz işte. Sadece; oturdum ve "hakikaten benim boş zamanım yok mu, yoksa bu tembelliğime bulduğum bir bahane mi?" diye düşünerek, bir liste yaptım (listeleri ne çok seviyoruz yarebbim, hepimiz ne listeler yaptık bu hafta ama! Listeye "liste yapmayı bırakabilmek" maddesini eklemeyi düşünen?).

İşte listem bu; ortalama bir günde neler yapıyorum ve hangi zamanı neye harcıyorum ile alt tarafında da ortalama bir haftada mutlaka "listelenmiş görevler"im neler:

Gördüğünüz gibi, "mutlaka yapılması gerekenler" bölümü var, keyfimin benim dışımda 2 adet kahyası olduğu için, o "özgürlük mutluluktur" ayakları falan bitmiş bende.. Ama yine de, bunların dışında daha "esnek zamanlar" da var, listede o zamanları boş bıraktım.

Sonra oturdum ve "yapmak istediklerim"i yazdım şu şekilde:

Bu da güzel bir liste oldu, çünkü yanında hangi sıklıkta ve ne kadar zaman ayırmak istediğim de var. Bu listede benim hem bu 100 gün için hedeflerim, hem genel hayat hedeflerim var. Bazılarını zaten yıllardır yapıyorum, bazılarında biraz motivasyon düşüklüğü yaşayıp boşlamışım bir süredir, bazıları ise "yeni hedefler".

Şimdi bence en zoru şu oldu: Listeyi "emeklilik listesi"ne döndürmemek :D Yani eyvallah hepimiz spor yapalım, zayıflayalım, Ege'de küçük bir kasabaya yerleşelim (pardon araya karıştı bu) falan istiyoruz da, bunu daha 40'ımıza bile gelmeden niye bu kadar rutine almaya çalışıyoruz??? Yani biraz da "salla gitsin ya, anı yaşa, sürprizlere açık ol, listeler yapmak yerine listesiz yaşa" falan felsefesine kapılsak? (Bunu attım mental listeye).

Ama işte ben yaşlılıktan değil (kocam dün gece "sen gördüğüm en genç gösteren 40'a merdiven dayamış insansın" diye dövdü mü övdü mü tam anlamadığım bi laf etti) ama kafam basmıyor yani "özgür düşünce"ye onun için illa yazıcam çizicem liste yapıcam, illa "görsele dökerek düşünücem" türü bir insanım. Ondan yani. Yoksa sevmiyorum listeleri (yersen..)

Şimdi bana düşen; bu ikinci listedeki "yapmak istediklerim"i, ilk listedeki zaman boşluklarına nakşetmek. Oldukça kolay sanki? Büyük boşlukları (mesela sabah 9.30-11.30 arası) 1'er saatlik dilimlere bölüp tek aktivite (kitap yazmak) yerine farklı aktivitelere (kitap yazmak ve almanca çalışmak) ayırmak bence "sıkılma" katsayımı da düşürecek. Çünkü malesef özellikle de rutin işlerde sıkılmak benim ciddi bir sorunum.. 3 gün yaptığım işten, öğlen yediğim yemekten, çocuklarla hep aynı oyunları oynamaktan ve etrafımda hep aynı insanları görmekten sıkılıyorum! Dolayısıyla, hergün aynı işlere aynı zamanı ayırmak yerine, bunları çeşitlendirmem lazım.. Mesela öğleden sonraki 3 saat! Şahane di mi? Tamam çocuklarla oynamak ve doğaya akmak (bu sıra her gün yere düşen kestaneleri topluyoruz mesela ay fenalık geldi) gibi maddeler girince hop 1 saate düştü bile ama olsun, çocuklar etrafımdayken de birşeyler yapabilmeliyim yahu! Çünkü "ay yeter oyundan sıkıldım evladım biraz da kendiniz / birlikte oynayın"ı anca 30dk becerebiliyorlar (sonu da Fransız İhtilali gibi kan, ter ve gözyaşı ile bitiyor hep) ama o 30dk bile ben oturup birşeye konsantre olamıyorum. Etrafımda biri varken de "kendime" odaklanmayı öğrenmem lazım! (Al bi bahane daha, kendime başkaları yüzünden zaman ayıramamak!!! Yersen..)

Yani %5'te yaşadığım aydınlanma özetle; "bahane bulmaya son", zaman azsa, kaliteli kullanmaya (yani o anda kendim keyif almaya) merhaba! Hadi bakalım.. %10'da görüşmek üzere..
Share:
Devamı

Kahve: Dördüncü Gün


Bu sabah güzel bir yürüyüş yaptım(06:30) Tam bir akıl parlatıcıydı. Eve döndüğümde, dolaptaki karabuğday unu + yulaf +kabak çekirdeği içinden bir karışım hazırlayıp 'biçimsiz' ancak, tadını sevdiğimiz bir ekmek hamuru attım fırına (07:50) O pişerken, bloğa girilen yazıların etiketlerini düzenledim. Bugün yapacağım işlerin görsellerini düzenledim, ilgili kişilere gönderdim (08:35) Doğukuşumla kahvaltıda yedik biçimsizi bizim. Ama severek yedik.

Bence şahane bir başlangıçtı. Nedenlerini söylicem.

Depomdaki en önemli ürünlerden biri olan 'olumsuz düşünce kalıplarının' en popüleri hangisi biliyor musun? Benim hiçbir şeye zamanım yetmiyor, düşüncesi.

'Zamanım yetecek mi, çok işim var' diye geçti koca yaz, bebe kreşe gitmezken.

100 günlük projenin ilk günlerine hasta girmiştim, biliyorsun. Ama boş da girmedim. Düşündüm, zaman ve kaygı üzerine. Olmaz Kahvecim dedim kendime. Bu yüreciğin böyle darlanırken, olmaz ki ama. İnsan bu telaşede, ne okuduğundan anlar ne sohbetinden ne de öğrendiğinden. Bak yine kalır o depolar. Hem 2019'da yeni liste yazmazsın, yazılmışını alır kullanırsın, nasılsa var aynısı. Öhm.. Şimdi, zaman üzerine düşününce, öncelikle zaman konusunda sızlanmayı bırakayım dedim. Çünkü zamanım yok dedikçe, iç organlarım içeride stres oluyorlar, panik yaşıyorlar. Telaş yapmadan, günlük işlerimi daha fazla kapasitede halledebiliyorsam, 'zamanım yok' diye şikayet etmeyi bıraktığım için oluyor, daha hızlı çalıştığımdan değil. Sihir gibi... Sanki günüme yeni dakikalar, saatler ekliyorum ya da... Sanki 3 dakikanın süresi uzuyor, bonuslu hale geliyor.

Bunu yeni keşfettim: Zamanım var ve ben onu isteğime göre çoğaltabiliyorum.

Depomda bekleyen 'olumsuz düşünce kalıplarımdan' birini çözmeye mi başladım? (allah tamamına erdirsin evladım) Bunu bu sabah yürüyüşten döndüğümde 'eyvah evde ekmek yok ve beni bekleyen onca işin arasında, oğlumla kahvaltı yapmam lazım' diye ünlemeden, sabahımı keyifle organize edişimden anladım. Saate bile bakmadım.

Share:
Devamı

SORU-002


İlk defa yazılarımı halka arz etmenin heyecanını tatlı yorumlarınızla taçlandırdığınız için çok teşekkür ederim😊 Yazıyı yayınladıktan sonraki iki üç saat boyunca içindeki o kendine güvenmekte sıkıntı yaşayan kız çocuğuyla hesaplaşmam gerekti. Bak herkes ne güzel yazmış, senin içeriğin oldu mu hiç şimdi, konsept dışı mıyım? İçimdeki yaratık beni yargılamayı bırakırsa size günün sorusunu sormak istiyorum.

SORU-002
TAM OLARAK NE İSTİYORSUNUZ? İSTEDİĞİNİZE ULAŞTIĞINIZI NEREDEN BİLECEKSİNİZ?

Blogun konseptiyle de birleştireceğim şimdi bu soruyu: Sağlıklı ve fit olmak istiyorum.
Bunun için hareket planımı da yaptım.
  • ·        Aktif ol! Sabah yürüyerek işe gidiyorum, haftada 3 CrossFit’e gidiyorum. Hafta sonları zaten illa ki ya yüzmeye gidiliyor ya bir yürüyüşe çıkılıyor sahillerde.
  • ·        Yediğine dikkat et! Şekeri kesmeyi düşündüm ama ucunu bucağını yakalayamadım; her etiketi okuyayım derken yediğim şeyin tadı kaçıyor. Hamuru az, şekeri daha az tutmaya çalışıyorum. Yatmadan önce yeme alışkanlığını durdurmam gerekiyor.
  • ·        Rutin kontrollerini aksatma! 6 ayda bir dişlere, 6 ayda bir jinekolojiye gitmemiz gerektiğini biliyoruz. Güneş lekeleri için cildiyeye gidecektim ama bugün yarın derken o günü kesinleştirmekte sıkıntı yaşıyorum. Ajandamı açtım, randevularımı aldım.
  • ·        Su iç! Termos-matara hareketini hemen devreye soktum. Küçük su 1.5 TL oldu, plastik ziyanı konusunda herkes gerekli hassasiyete erişti zaten. Yatak başıma bir tane, arabaya bir tane, çalışma masama bir tane derken her yerde kendimi su içmek için taciz etmeye başladım. Mataranın bir güzel yanı da kişiselleştirilmiş bir malzeme olması. Bir şeye benim demek hevesimi çok arttırıyor.
  • ·        Yeterli ve kaliteli uyu! Benim net 7 saat uyumam gerekiyor. İşe gitmek için de 7’de kalkmam gerekiyor. Demek ki neymiş? 12’de artık uyumam gerekiyor. Uyumadan bir süre önce ekranlardan uzaklaşılıyor. Dişler fırçalanıp kedi koyna sokulup uyunuyor.


Ben bu planı 3 ay önce yapmıştım. 60-61 kg civarındaydım; son bir senede yaklaşık 6 kilo almıştım. Bacaklarım vücuduma oranla kısa ve kilo alma bölgem üst bacaklarım ve basen bölgem. Spor geçmişim var ve esneğim.
3 ayın sonunda 59-60 kilo bandındayım hala. Ama kas yoğunluğum arttı, yağ yoğunluğum azaldı ve tabii ki en önemlisi bu değişiklik gözle görülebiliyor. Su ve uyku sayesinde gözaltlarım kesinlikle daha aydınlık. Diş kontrolümü yaptırdım ama jinekoloji ve cildiye hala ileri tarihlere atılıp duruyor. Gece yemelerine haftada 2-3 yenik düşüyorum.

Şimdi ben sağlıklı ve fit miyim? İstediğime tam olarak ulaştım mı?
İtiraf etmeliyim ki bu sorunun cevabı yanımdaki insanlara göre değişiyor. Eğer benden daha fit insanların arasındaysam hemen eksiklerimi saymaya başlıyorum. Şuram yağlı, şu hareketi yapamıyorum, o taytı ben hayatta giyemem… Ama daha balık etli insanların arasındaysam bir bakıyorum ki insanlara yemek tavsiyesi, egzersiz bilgisi falan veriyorum antrenör gibi… Ben bundan 3 ay önce de bu psikolojide değil miydim? Benden iyileri hep olmayacak mı? Benim sıkıntım fiziksel görünüşümün nasıl olduğuyla değil, kendimi başkaları ile kıyaslamakta!

Tam olarak ne istiyormuşum?

Kendimi başkalarıyla kıyaslamamak, kendimi olduğum halimle kabul edip onaylamak!!!

Bu sporu bırakıp kendimi bazlamalara vuracağım anlamına gelmiyor😊
Okursanız haber versenize yine😊

Share:
Devamı

Gökçe: Benim stoklarımda ne var?


Kahve’nin çağrısına karşılık verip bu saadet zincirine ben de katılmak istedim. İsmim Gökçe ve düzenli bir bloga sahip değilim. 2 erkek çocuk  anası , ocak ayında 40’ına merdiven dayamış( ve bunu fena halde dert eden) bir insan yavrusuyum. Hayatımınızın en radikal kararını verip kasım ayında yurtdışına taşınma kararı aldık ailece. Kahve’nin bu yeni blogu bence hayatımın bu dönemine cuk oturmuş olabilir.

Peki benim stoklarımda ne var:

1- Plan yapmama ya da yapıyorsam uyma. Ben hep kafasında planlar dönen ama bu planlara uyamayan , uymadığı için de kendi kendini kemiren yapımı bu 100 günde kenara bırakmak istiyorum. Daha az plan amacım. Buna bağlı olarak da şu lise de sınıf masalarına kazıdığımız ‘Carpe Diem’ felsefesini azıcık kafama kazımak istiyorum. An’da kalmak istiyorum.En kötü 100 gün dişimi sıkarım ,101. Gün yine plan yapıp uymayıp  kafama takmaya devam edebilirim.

2- Yogaya başlamak. Kilo fazlam var hem de oldukça. Ama Yoga isteme sebebim kilo değil, esnemek. Yani bir ağaç kütüğü iddia ediyorum benden daha fazla eğilip bükülebilir.Bunun için her türlü akıl almaya açığım. Çünkü ilk etapta kursa gidemem. Eğer derseniz ki aç şu video ile başla falan çok makbule geçer.

3- Eşya atma. Buna yarın başlıyorum ve bu sefer çok iddialıyım , evde taş taş üstünde bırakmayacağım.

4- Aldığım latince dil öğrenme  kitabına başlama. Niye latince bilmiyorum, sonuçta İncil’i orjinalinden okuyayım gibi bir derdim yok. Sanırım daha lisedeyken  yanımda Avusturya Lisesine giden bir arkadaşım vardı. Ve seçmeli ders latince alıyordu lisede. İnanılmaz havalı bulurdum. Hep içimde uktedir. Haftada 3 gün 30 dakika baksam 100 günde başlangıç  seviyesine gelirim herhalde.

5-Ve en önemlisi yeni taşındığımız şehri benimsemek ve orayı da yuvam gibi görmek.Yeni bir şehir nasıl yuva gibi görünür üzerine verilebilecek her türlü akla açığım:)

Share:
Devamı

eku: Plan program


Azıcık kendimden bahsedeyim, hem kendime hem de size. Plan denince, listeler denince, hedef koymalar, bullet journallar denince akan sular durur bende, yapmayı en sevdiğim şeydir, bir şeyleri planlamak. Aklımda “hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir” lafı döne döne plan yaparım: yarın sabah kalkınca ne yapacağım, akşama ne pişireceğim, hafta sonu nereye gideceğiz? oraya giderken çantama konulacaklar listesi, arkadaşıma götürmeyi unutmayacağım şeylerin listesi, o listesi de bu listesi. Hatta öyle ki, üniversitede oda arkadaşım benimle çok dalga geçerdi, kendimi iyi hissetmek, “iş bitirdim” diyebilmek için üstünü çizmelik olur olmaz şeyleri yapılacaklar listesine yazdığım da çok olmuştur: duş al, tırnak kes, çantanı hazırla..

Kısa vadeli hedefler bu yüzden iyi oluyor işte, bugün hiç tatlı yemeyeceğim demek önümüzdeki 100 gün hiç tatlı yemeyeceğim demekten daha kolay, gün sonunda hemen başarıya ulaşabilme potansiyeli var! Bu sene çok hızlı geçti, güzel ama hızlı ve hareketli. O yüzden etraftaki okulların açılması, sonbaharın gelmesi enerjisi bende tekrar lisedeki “yeni sınıfa geçiyorum” hissine dönüştü, önümüzdeki aylar daha düzenli olacak, rutinler tutacak, alışkanlık yaratmaya çalıştığım şeylerde “bu aralar çok karışık bi düzene girelim yapıcam yaa” bahaneleri bitmek durumunda kalacak. Tam da bu kafalarda “yeni dönem”e hazrılanırken bu blogla karşılaşmam bir işaret değil de nedir? (gaza gelmek için her şeye işaret bekleyenler slm)

Geçen hafta kafamda dönen kalemleri / yükleri kağıda döküverdim. Biraz daha sistemli olayım diye şu şekilde bir ayrım düşündüm: “Artık kurtulmak istediklerim” ve “Alışkanlık kazanmak istediklerim”. Bir de önceden beri 2018 sonuna deadline’ı olan bir olayımız var ki, orada tek başıma değilim.

Önce hızlıca “alışkanlık kazanmak istediklerim” kategorisindeki adaylara göz atalım, gönlümüz mümkünse hepsinin yıl sonuna kadar adada bizimle kalmasından ve survivor olmasından yana. Şimdilik sadece maddeleri yazacağım. Neden bu alışkanlıkları kazanmak istediğimi de uzun uzun zaman içinde yazayım ki kendime ayrı bir hatırlatma ve motivasyon olsun:
  • Bir numarada kesinlikle günlük tutmak var. Hatta GÜNLÜK TUTMAK!!! şeklinde önem arz ediyor.
  • Hepimizin ortak derdi olan sağlıktı fitlikti konusunda kendime torpil geçiyorum ve çok kolay bir hedef koyuyorum: Sabahları 15 dkcık pilates / kardiyo yapmak. Merdivenden çıkarken nefes nefese kalmayacak duruma gelmek hepsi o.
  • İyi ya da kötü, çerez ya da çok derin fark etmez, kitap okumak (zira kendimi günden güne daha zor ifade edebilen birine dönüştüğümü hissediyorum son bir senedir)
  • El işi hobilerime sistemli olarak zaman ayırmak, kendime hedefler/ödevler koyarak ilerlemek.
  • Sabahları güne başlamış olmak, yataktan kalkmaya üşenmeden, işe gitmeden önce akşamdan planladıklarımı yapmak ve rahatlamak.
Şimdi “artık kurtulmak istediklerim” kısmına gelelim: KÜLO SORUNSALI. Ben kilolardan değil, bu sorundan, bu muhabbetten komple kurtulmak istiyorum artık. Daha 26 yaşındayım, ona rağmen hayatımın yarısı bu muhabbetle geçti. Bu yaz gelinlik giydim, kendime “düğün bahanesiyle de zayıflıyamıyosam ben bu mereti artık bırakıcam” demiştim. Ve artık gerçekten de bırakmak istiyorum. Ve önümüzdeki 100 günü (gerçi ben biraz gecikmeli başladım örtmenim ama açıkları kapatırım) bu konuyla tamamen bir barışma, ve takmama, (ki bence üstüne düşünmedikçe çok daha rahat şekilde düzene girecek birşeyler) ve takan insanlardan uzaklaşma, muhabbetler döndü mü kulaklarını tıkama seviyesine gelmek için kullanmak istiyorum. Kendimce yeme-içme düzenimde değişiklikliklere gitmek istiyorum: hafta içi alkölsüz, tatlısız, ekmeksiz ve etsiz (belki biraz balık) geçsin, hafta sonları da gelişine göre bakalım be canım demek istiyorum.

Bir de deadline’lı olayımız var demiştim, orada eşimle beraber el ele verip cevaplamamız gereken yapıyo muyuz, nasıl yapıyoruz, hadi yapıyosak şu hazırlıklara girişelim (bebek değil değil) soruları var. Onlardan ileride bahseder miyiiim, bilemedim şimdilik 😊

Oh be, şimdiden bi rahatlama geldi yahu. "Yeni dönem"de tüm sınıf arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Sınıf başkanımız kahve'ye teşekkürlerimi iletiyorum. 😘

Share:
Devamı

EUPHONY: Başarının ilk adımı hedef belirlemektir. ( Yani ,umarım)



Yazmaya üşenen,nice blog açıp okuyucu kontenjanından faydalanan ben gaza geldim mi? Şimdilik yazma konusunda evet,depoları boşaltma konusunda bekleyip göreceğiz modundayım. 44 yaşına girmiş,çocuksuz ve bekar,sıkılgan ve üşengeç ve Antalya'da yaşayan bir hatunum.

Benim ruhsal depo,evsel depo kalabalık ve dağınık. Dürüstçe söylemem utanmıyor anlamına gelmez ama eve kimseyi çağıramadığım kesin. Azıcık da misafire hizmet etmeyi sevmiyorum. Arkadaşa hizmet olmaz ama eve gelenin adı misafir olunca otomatikman hizmet etme fiiline giriş yapıyoruz. Ara ara eşya atma faaliyetine girişiyorum ama penguen adımlarıyla zor bu gidişle yılbaşına değil 45 yaşına depoları boşaltırım.

Hedef 100 gün olunca klasik yılbaşı listesini kısaltmak zorunda kaldım. Minik adımlarla başladım.

 1- Antalya'da bitmeyen yaz nedeniyle kışlıklar daha çıkmadı ama vakit yaklaşıyor. En azından kıyafetleri ayıklamak zorundayım. Başlamak için gerçek bahane.

 2- Evin her bölümüne bir haftasonu ayırsam bir ayda biter de her hafta sonu illa ya başım ağrır ya bir yerim. Kendimi bloke ediyorum sanırım. Ama yine de kasacağım. Balkondan mı başlasam iyi olacak.

 3- Spora başlayacağım. Yazın gittim ama 40 derece sıcak ve tatil yapacağım derken ara verdim. Tatil işi yalan oldu. Ne hevesim kaldı,ne bütçeyi yettirebiliyorum. Ama sözüm söz Ekimde Reformer Pilatese tekrar başlıyorum.

 4- Yine de aklım kalmasın,en az 3 günlük tatil yapmaya çalışayım Antalya dışında. Ruhsal detoksa uygun bir madde. Listeye eklemesem olmazdı.

 5-  Yılbaşına kadar 6 sene önce aldığım ama ağırlığından dolayı taşımaya üşendiğim makineyi antika sınıfına girmeden kullanmak,temel fotografçılığı çözmek.

6- Kilo verir gibi olduydum ama gece atıştırmalarım oldu güya glutensiz ama kalori var mı var,gece yemek nedir yav? Hedefi küçülteyim bari 5 kilocuk olsun. geri kalan 10-15 kiloyu gelecek seneye de bırakırım.

7- Ruhsal detoks için bir adım attım. Bir değişik terapiye başladım. Ailemde bir nevi lanet var,blokajlar çok derken görünmezlik çıktı bahtıma. Doğduğumdan beri çok az görünmüşüm.Farkedilmemek için çaba göstermişim. Bakalım devamında neler çıkacak...

Yazdıkça yazasım geldi. Abartmayayım. Daha eklenebilir ama sonraki yazıya kalsın. Hedefler belli,adı kondu.
Share:
Devamı
,

GeCe- Her İşin Başı Planlama


Sevgili Kahve bu projeye başladığında çok heyecanlanmıştım. Ben de katılmalı ve özellikle iki konuda depomu boşaltmalıydım. Fakat maalesef hayatım o kadar yoğun ki, ekstra şeylere yer açacak zamanım bile yokken, bir de bu bloğa yazmaya nasıl yetişecektim.

Dün gece epey geç bir saatte aşağıda paylaşacağım listeyi çıkardım. Hafta içi günlerim böyle geçiyor. Hafta sonu cumartesi öğleden sonralarımız ve pazar tüm günümüz boş ama genelde doğumgünleri, ziyaretler, çocuklar için festival gibi aktiviteler ile doluyor, hiç birşey yoksa aile zamanı olarak kalıyor. Tabi haftasonundan 2-3 saati evin “derin temizliği”ne de ayırmaya çalışıyorum. Sonuçta haftasonunu kişisel zaman açısından es geçiyorum.

Listeyi yazıp tepeden bakmak bana çok çok iyi geldi. Aslında boş zamanım bile varmış, çok mesudum 😁 Öyle ki dün gece 2,30 a kadar uyuyamadım heyecandan. Fakat hayır hiç de yorgun değilim, aksine bir rahatlama geldi üzerime. Çünkü artık yukarıda bahsettiğim iki konu için nasıl zaman ayıracağımı çözdüm.

Programa göre 2 sabah yaklaşık 3 saatlik ve haftasonu akşamlarını da sayarsam 4 gün 1,5-2 saatlik kişisel zamanım var. Yay! Sabah saatlerindeki boşluk zaman zaman arkadaşla kahve ve market şeklinde doluyor ama akşamlar hala cebimde. Tabi çocukların geç yatmaması şartıyla🙈

Normalde yeni bir planı, hayatıma rutin şeklinde sokabiliyorsam ona devam etmek çok zor değil benim için. Rutinlerin sürekliliğinde harikayım. Ancak işte onu rutine oturtabilmek sıkıntılı. Geçtiğimiz kış aylarında mesleğim olan fizikle ilgili okumalarına başlamış ama hastalıklar, zamanı düzene sokamamak yüzünden devamı gelememişti. Bu işi, oğlumun ilkokula başlayacağı ocak ayına erteleyip duruyordum. Çünkü şimdi haftada 4 gün/ 3 saat kaldığı okulda, 5 gün /6 saat kalacak ve ablasıyla aynı anda gidip gelecek. (İki kere git gel değil 1 kere git gel olacak rüya gibi). Ve bu bana 5x6= 30 saat boş zaman getirecek 💃🏼

Fakat şimdi görüyorum ki, akşamki boş zamanlardan 2’sini buna ayırabilirim. En azından hazırlık anlamında. Normalde bilgisayarı açar, bir yandan okur bir yandan farklı sekmelerde yeni bilgileri araştırırdım. Şimdi bilgisayar açmadan (çok zor geliyor ve zaman kontrolünü zorlaştırıyor) bir akşam kağıt üzerinden okuyup Notlar alarak, diğer akşam da notlardaki soruları araştırarak ilerleyebilirim. 100 gün sonunda hedefim bir review kitabını bitirmek. Fizikte önceden çalıştığım konuyu bir miktar değiştireceğim için yeni bir konuya başlamanın en iyi yolu, iyi bir review kitabını hatmetmek. Kitabı bitirip daha çok zamanım kaldığımda bir makale üzerine çalışabilirim.

Bir diğer konu tabi ki kilo. En az 5 en çok 10 kg versem çok iyi olacak. Biliyorum çok değil bu miktar, bir iki şok diyetle bile verilir diyenler var. Fakat bende öyle işlemiyor. Bunlar çok yıllanmış yağlar olduğundan kolay gitmiyor. Üstelik beslenme düzenim bence gayet hafif, aktivitelerim oldukça çok ama... En sonunda bir destek almaya karar verdim ve dün biriyle irtibata geçtim. Tabi spor anlamında da ek birşeyler yapmam ve buna zaman ayırmam lazım. Bir akşam yoga var cepte, geriye kalan 2 akşam da spor salonuna gitsem mi diye düşündüm ancak önümüz kış ve gözümde büyüyor. Onun yerine evde hiç kullanılmadan duran cross trainer ile yarımşar saat çalışmaya karar verdim. Hem yarım saatten sonra kalan sürede bazı blog işleri (yeni bir projem var) ile ilgilenebilirim iki gün.

Süresinden ve ne kadar kalori yaktığımdan ziyade bunu bir rutine oturtmak asıl hedefim. Çünkü nedendir bilmiyorum sporu hayatımıza kattığımızda kalori olarak çok fazla yakmasak bile mental bir zırh mı oluşturuyor, yoksa metabolizma mı çalışıyor bilmiyorum, 5 dakika dahi düzenli yapsan etkisini gösteriyor. Yani sporun hayatımıza katkısı kesinlikle o anda yaktığın kaloriden çok daha fazla.

Bunun dışında gün içinde zorunlu olarak yaptığım işler var. Ev toplamak ve günlük yemek hazırlanması bunların en önemlileri ve oldukça da zaman götürüyor. Bu zamanları biraz daha etkin kullanmak üzere kafamda birkaç düşünce var ama henüz tam programlayamadım. Bir sonraki yazı da o konu üzerine olsun madem.

Hoş buldum :)

P.s. İşte benim hafta içi saat saat programım. Okumak zorunda değilsiniz tabi 😊
—————

Pazartesi
7.15-8.15 kahvaltı ve okul hazırlığı
8.15-8.40 okula gidiş dönüş
8.40-9.00 kahvaltı, masa toplama
9-11 Hollandaca konuşma dersi
11-11.40 evi düzenleme
11.45-12.00 Eren’i okuldan alıp eve gelme
12-13 öğle yemeği ve beraber zaman
13-15 Eren için oyun ablası, bu arada kalan ev işleri ve yemek hazırlığı
14.15-14.30 Dila okuldan alıp eve gelme. Şanslıysak hemen
14.30- 15.30 Dila yemek ve dinlenme molası (yemek hazırla vs). Kendime kahve molası
15.30-17 çocuklarla oyun + ev işleri (genelde sabahtan beri yıkanıp kurumuş olan çamaşırı katlama)
17-18 Dila jimnastik dersi
18-19 akşam yemeği
19-20 uykuya hazırlık ve şanslıysak
20.30 çocuklar uyur
20.30-22.00 Hollandaca ders/ ödev
22-23.30 anne baba zamanı
23.30-12 (12.30) okuma (kitap, ekran)

Salı:
7.15-8.15 kahvaltı ve okul hazırlığı
8.15-8.40 okula gidiş dönüş
8.40-9.00 kahvaltı, masa toplama
9.30-11.00 Hollandaca online ders
11-11.40 ev toplama, duş alma
11.45-12.00 Eren’i okuldan alıp eve gelme
12-14 öğle yemeği ve beraber zaman
14.15-14.30 Dila okuldan alıp eve gelme.
14.30- 15.30 Dila yemek ve dinlenme molası (yemek hazırla vs). Kendime kahve molası. Bazen okuldan gelmemiz 15.00 i buluyor.
15.30-17.30 Dila için oyun ablası. Bu arada Eren’i oyalama, akşam yemeği hazırlama
17.30-18 hepimize mola
18-19 akşam yemeği
19-20 uykuya hazırlık ve şanslıysak
20.30 çocuklar uyur
(Yakın zamana kadar uyumaları 9-9.30 dan önce değildi)
20.30-22.00 ?
22-23.30 anne baba zamanı
23.30-12 (12.30) okuma (kitap, ekran)


Çarşamba
7.15-8.15 kahvaltı ve okul hazırlığı
8.15-8.40 okula gidiş dönüş
8.40-9.00 kendime kahvaltı, masa toplama
9-11.40 (boş zaman) genelde arkadaş randevuları bu saate geliyor.
11.45-12.00 Eren’i okuldan alıp eve gelme
12-12.30 okul çevresinde oyalanma
12.30-13.30 Dila okuldan alma, okul bahçesinde oyun, eve gelme.
13.30-14.15 öğle yemeği ve çocuklara dinlenme, benim için yol hazırlığı, akşam yemeği hazırlığı
14.15-14.45 araba yolculuğu ve varış
14.45-15.00 binicilik dersi hazırlık
15.00-16.00 dilanın binicilik dersi
16.-16.30/45 ders sonrası mekanda oyalanmak
16.30-17.00 eve dönüş
17-18 çocuklara mola, bana yemek hazırlığı
18-19 akşam yemeği
19-20 uykuya hazırlık ve şanslıysak
20.30 çocuklar uyur
20.30-22.00 ?
22-23.30 anne baba zamanı
23.30-12 (12.30) okuma (kitap, ekran)


Perşembe
7.15-8.15 kahvaltı ve okul hazırlığı
8.15-8.40 okula gidiş dönüş
8.40-9.00 kahvaltı, masa toplama
9.00-11.40 temizlik ve (veya) market alışverişi
11.45-12.00 Eren’i okuldan alıp eve gelme
12-14 öğle yemeği ve beraber zaman
14.15-14.30 Dila okuldan alıp eve gelme.
14.30- 15.30 Dila yemek ve dinlenme molası (yemek hazırla vs). Kendime kahve molası.
15.30-18.00 öğleden sonra boş olan tek gün. Bazen hep beraber alışverişe gideriz bazen sadece evde oynuyoruz . Bazen de çocukların oyun randevuları olur. Bu arada mutlaka çamaşır, yemek, ev toplama gibi işler.
18-19 akşam yemeği
19.30-21 yoga dersi
21-22.00 ?
22-23.30 anne baba zamanı
23.30-12 (12.30) okuma (kitap, ekran)


Cuma
7.15-8.15 kahvaltı ve okul hazırlığı
8.15-8.40 okula gidiş dönüş
8.40-9.00 kahvaltı, masa toplama
9.00-10.30 Eren yüZme dersi
10.30-13.00 Eren oyun ablası (benim için evi toplama ve hem öğle hem akşam yemeklerine hazırlık)
13-14 öğle yemeği ve beraber zaman
14.15-14.30 Dila okuldan alıp eve gelme.
14.30- 15.30 Dila yemek ve dinlenme molası (yemek hazırla vs). Kendime kahve molası.
15.45-16.30 Dila yüzme dersi
16.30-17.30 yüzme dersinden çıkış, duş, hazırlık, bahçesinde oyun.
17.30-18 akşam yemeği hazırlığı, ortalık toplanması
18-19 akşam yemeği
19-20 uykuya hazırlık
20.30 çocuklar uyur
20.30-22.00 ?
22-23.30 anne baba zamanı
23.30-12 (12.30) okuma (kitap, ekran)














Share:
Devamı