Öğrenen Anne %100

Sevgili dost;

Sen bu satırları okurken ben çoktaaaan gitmiş, çok uzaklara gitmiş olacağım..

Hahaha aslında doğru, şimdi 100-2=98'den bildiriyorum ama yeni yıl günü postalanmak üzere ayarladım yazıyı, çünkü gerçekten de siz bu satırları okurken biz ayıptır söylemesi Avusturya Alpleri'nde şömine başı kestane cızlatıyor olacağız. Kulağa şahane geliyor ama gerçekte biraz kahırlı. Sevgili canikom minnoş asilzade kayınvalidem ve iki öksürüklü, sümüklü ve mütemadiyen siz bu satırları okurken ateşli çocuk da bizimle birlikte geliyorlar (atsan atılmaz, satsan satılmaz, aile işte, geçen yazımda boşuna yazmadım heralde). Nerdeeee o eskinin yeni yıl geceleri..

Ya şükür, töbe töbe, valla şükür, açıkcası kayınvalide ve çocuklara rağmen iple çekiyorum, karlı tepeler, sessizlik, kayaktan yorulmuş kaslar, sıcak şarap.. Öksürük şurubu ve ateş düşürücüyle uyutulmuş çocuklar, ehem araya karıştı pardon.

Yaaaa sevgili dost, bloğun sonuna geldik iyi mi.. 5-15-45 derken oldu sana %100. Haydi bir bakalım depolardan neler gitmiş, neler gelmiş, neler olmuş neler, mercimekli köfteler..

Dört kollu terazimi duymayan kalmadı. Bilişsel, duygusal, sosyal ve fiziksel kollu denge terazim var benim. Ve bu terazime dair ödevlerim vardı. Ödevlerimin tamamını yaptım, elimden geldiğince uğraş ve çaba gösterdim. Zaten zaman zaman rapor verdiğim için biliyorsunuz, tekrar yazmayayım. Bence çok güzel gelişmeler oldu, son çeyrekte gerek sosyal ilişkiler, gerek gönüllü çalışmalar, gerekse mesleğe dönüş anlamında sürprizler çıkardı hayat karşıma ama bunların nedeninin tamamen benim konuya odaklanmam ve algılarımı açmam, aktif çaba ve enerji vermem olduğuna da inanıyorum. Sen yeter ki iste, evren (yavaş ve ağrılı bir süreç de olsa) eninde sonunda veriyor sana, konuştuk ya..

Peki neler olacak 2019'da?

Bence çok güzel şeyler olacak.. İnanıyor, istiyorum. Hepimiz için istiyorum, güzelliklerle gelsin 2019! Bu blogdan öğrendiklerimi yaşamıma katıp devam ettirmek istiyorum. Zaten çoğu alışkanlığa dönüştü, yaşamın kendisi oluverdi. Zorlandıklarıma biraz daha emek ve enerji ayırmak istiyorum yani aynen kaldığı noktada %101 diyip devam edeceğim çok hedefim var. Bir önem listesi oluştu aslında kafamda; zevk aldıklarım, zorlandıklarım ama gerçekleştirmek istediklerim, kısa ya da uzun vadeli planlarım diye alt başlıklar aldı planlarım. Artık hayallerim demez oldum, planlarım diyorum direkt, ki bu bu blog sayesinde oldu!

Ben bloğun çok yazan (çenebaz)larından biriydim ve bu bloğa hoşçakal demek tabii duygusal anlamda da alışkanlık anlamında da zorlayacak. Ama benim ayırdığım enerji ve zaman bu kadar ve fazlası zorlayacak beni. Çünkü bu blog sayesinde planladığım yeni sorumluluklarım var 2019'da ve zaten az olan zamanım (gün başına sadece 2,5 saat kişisel vaktim var) bunlarla dolacak, o nedenle çoğunuzun istediği gibi "devam" diyemiyorum, "tamam" diyorum. Burada yoldaş olduğunuz, okuduğunuz ve yorum bırakıp beni düşünmeye sevk ettiğiniz ve bir çok yeni ampül yaktığınız için çok teşekkür ederim. Çok faydalandım! Umarım başka mecralarda yine yollarımız kesişir, yine ışık yakarız birbirimize, yürüdüğümüz yollara (ki çoğu paralel zaten).

Herkese mutlu, sağlıklı, huzurlu, neşeli, motivasyon ve yaşam enerjili, çok güzel bir yıl diliyorum, sevgiyle kucaklıyorum! Yollarınız açık olsun!
Share:
Devamı

Kahve: Ve Final! 🎉

Vay be blog!

Geldik final gününe. Hiç unutmam, şu sandalyede tatlı bir sonbahar gününde, çay koymuş içiyordum, 'neden olmasın?' demiştim. Ve olaylar gelişmişti.

Aslında sıradan bir 'hedefler listesi' olayından farksız değildi. Bazı planların vardır ve bir türlü kendini ciddiye alıp gerçekleştirmiyorsundur. Zaman elinde esnek bir kavramdır zannedersin. Bugünün sihrini görmezden gelirsin. Biraz kendime anarşist, kadere devrimci, şu ana 'hadici' bir tavırla, sıvadım kolları ve kendime 100 gün belirledim. Dedim ki, bu süreyi sana son kez hediye ediyorum. Yap yapabildiğini bakalım. Projenin çıkışı böyleydi.

Sonra diğer yazarlar katıldı. İçimdeki heyecan daha da büyüdü. Çünkü hepimiz belki hayatın farklı bölümlerindeydik ama içimizdeki 'daha fazla çaba' düğmesini çevirmeye ihtiyaç duyuyorduk. Belki bazı şeyleri gerçekleştirmenin tam zamanıydı, belki de onlardan kurtulmanın! 

Her zaman her ne konuda olursa olsun, inandığım bir şey var. Olmuyorsa ya zamanı değildir ya da yeterince istememişsindir. 100 günde de filmin sonunu sersemlikle öğrenmişimcesine anladığım bazı gerçekler işte bu titreşimin sırları:

👉'Bugün' çok ateşli bir kelime. Ne verirsen, hemen seni ödüllendiriyor. Zaman diliminde en bereketli an.

👉Zamansızlık diye bir şey yok. Zaman sandığımızdan daha çok. Bazen onu mayalayıp çoğaltabiliyoruz ya da kurutabiliyoruz.

👉Az, hiçten iyidir. Tam olmasına hiçbir zaman gerek yok. Mükemmel olmak aslında budur.

👉Bazı şeyler, bazen aşırı karmaşık ve zor görünebilir. O zaman eylemleri değil, kafasını ertele. O problemleri çözmenin bir kafası gelecek, sakin ol. Karmaşık ve zor diye bir şey aslında yok.

👉Not al, ajanda tut, kayıt al. Evet, bu projenin bir amacı listelerden kurtulmaktı ama maalesef benim için çok ütopik. Ne zamanki günden, haftadan, zihnimden notlar tutsam daha iyi oldum ben. Kaldı ki daha 2018 bitmeden, 2019 hedeflerini YENİ AJANDAMA yazan da benim. Kısacası, not almak beni suluyor.

👉 Projede gerçekleştirebildiklerim var, imha ettiklerim. İkisinin belirleyiciliği genelde yaşamımda 'işlevsel' oluşuyla alakalıymış. Yani ben yaşamın genelinde kullanabildiğim eylemleri alışkanlığa dönüştürebilirken, 'ideal hayat' tanımına uyanları istikrarlı olarak kullanamıyormuşum.

Örnek, karikatür çalışması yapmak. Kimseye göstermiyorum, paraya çevirmiyorum, bir derdimi anlatmak için araç yapmıyorum. Yani kullanamıyorum. Dolayısıyla ona doğru çekilmiyorum.

Aynı şekilde erken uyumak. Her ne kadar erken uyumak konusunda yeni stratejiler geliştirmiş olsam da(hala vazgeçmiyor) bugüne kadar olamamasının nedeni onu işlevsel olarak kullanamıyor oluşum. Yani erken yatma isteğimin nedeni erken uyanmak. Erken uyanıp yapabileceklerimi gün içinde yapabileceğim vakti bulduğum için işlevselliği yok. O yüzden erken uyumaya doğru çekilmedim hiç. Bazen çok fazla iş varsa filan ikna oldum erken uyumaya. Neyse, şimdi erken uyumayı farklı bir stratejiyle hayatıma sokmaya çalışacağım, bakalım. (hala çöpe gönderemediğim tek başarısız depo ürünüm)

Sosyal medyayı günün ilk yarısı kurcalamadığımda günü çok verimli geçirdiğim bilgisi sayesinde, sosyal medyayla ilgili hedefimi çıkarcı bir şekilde uygulayabildim mesela. Eğer günün ilk yarısında haşır neşir oluyorsam, hakikaten verimsiz oluyor gün. Bu bilgi de bana sosyal medya kullanımımla ilgili hedefimi işlevsel hale getirebildiğimi söylüyor yani. Toparlarsak, hangi hedefleri uygulayabiliyorum? Elbette işlevselleri. Ona göre listeler oluşturmam gerekiyor yani. 

Bu projenin bana kattığı en güzel bölüm buydu işte bloggiller: Yani gerçekçilik. Gerçekçi şekilde kendimle yüzleştim!

Şimdi, ben ve sahici isteklerim 2019'a girmeye hazırız. İşlevsel olarak işime en çok yarayan hedeflerde sınırları zorlamak, diğerlerinin de yüzüne bile bakmamak yeni kararım. Vallahi büyük rahatlık.

Bu bloğa yorumlarıyla destek katan, tüm yazar arkadaşların davasını kendi davası yapan gıymetli okurlara kendi adıma çok minnet borçluyum. Çünkü epey kafa ziktik. Öyle ki kişisel gelişim evreninin belki de en kişisel olayı, kişilerin hedef listeleridir. Teker teker bunlara maruz kalmayı bırak, bunları başaramamayı okudunuz. Başardığımız iki adımlık mesafelerde, boş boş sevinçlenmelere şahit oldunuz. Kişi için büyük, dünya için güççük adımlardı hepsi ne de olsa. Yine de her haliyle paylaşmak güzel tabi.

Bence dünyanın her geçen gün dört nala koştuğu bir çağda, kendi bireysel 'daha fazla çabalama' düğmemizi el yordamıyla bulup, onu uygun yöne doğru kullanabilme hasretimiz, çok güzel- değerli. Umarım bu hep olur. Yarın yılbaşı. Yılbaşı yemeği olarak ev yapımı pizza yapıcaz. Ki onun bile hamuru önceki denemelerimize kıyasla 'daha fazla çabalı' olacak. Çünkü bugün oturduk, epey çalıştık. Yani umarım afiyetle çok şahane bir ev yapımı pizza yiycez.

Onu diyorum işte, çabayı her türlü hak ediyoruz. Her günümüz bunu hak ediyor. Daha fazla çabayla güzel şeyler oluyor. Olacak!

Herkese iyi bir yıl dilerim. 





N
ot: Ben final günümü 30 Aralık Pazar olarak belirlemiştim. Yarın yılın son günü, serbest ders olarak belledim :D

Share:
Devamı

eku: Plan program vs gerçekler



Kendimi şaşırtmadım ve çok hevesle başladığım bu projede tabi ki başlangıç yazısından sonra hiç bir şey yayımlayamadım. Olsun. 

100 günde neler oldu? Aslında hem hiçbir şey olmadı hem de çok şey oldu. Günlük alışkanlıklarımda proje başında hedeflediğim değişiklikler olmadı. Dışarıdan ben yine aynı ben. Ama içeride bin bir fırtına.. Ağır PMS'ler, kocayla kavgalar, arkadaşlarla dertleşmeler, bolca ağlama.. - ay çok dram, hiç ben değil. (ama hepsi de ben) 😱

100 günde neler oldu? Kendimi çok sorguladım, bu blogda yazanları takip ederek çok şey öğrendim. Yapmak istediğim şeyleri neden yapmak istediğimle yüzleştim, neden yapmadığım ile yüzleştim (hala devam ediyor tabi bu). Uzun süredir aklımda olan ama anlattıkça çıkacaklardan korktuğumdan ertelediğim ilk psikolog randevumu aldım. Çok fazla şeyi bir arada bir anda yapmaya çalışarak kendime fazlaca yükleme ve suçlama yaptığımla yüzleştim. En kolayından başlamaya karar vererek baştaki hedeflerimden kitap okumayı seçtim ve onun alışkanlığını kazanmaya başladım. Ertelediğim doktor randevularına gittim. Instagram'a daha az bakmaya başladım ve gördüm ki, ilham olsun diye takip ettiğim şeyler (yoga hesapları, hobilerimle alakalı hesaplar falanlar) aslında bana hep baskı ve ızdırap olarak dönüyormuş. 

Depolarıma dair öğrendiğim, bana göre en önemli durum şu: Bir şey yapmak istiyorum diyelim. Kitap okumak olsun. Okumak istediğim merak ettiğim kitapları alıyorum, biriktiriyorum. Sonra diyorum ki "kitap okumam lazım, hiç okumuyorum, kitap okumam lazım, aman da ne zamandır kitap okumuyorum." bu böyle gidiyor. Aldığım kitapları her gördüğümde "yapmam lazım, yapmam lazım, neden yapmıyorum." To-do listlere yazılıyor, hedefler koyuluyor, bazı bazı bloglara yazılıyor (!) Sabah kalkıp kitap okuyacağım diye sözler veriliyor. Ama o kitabı elime alıp da kapağını açmıyorum. İşte bunun nedenini buldum (sanırım). 

Zamanla o kadar çok şeyi yarıda bırakmışım ve kendime bununla ilgili kızmışım ki bir "ben hiç bişeyi tamamlayamıyorum, karakterim bu, maymun iştahlıyım" algısı oturmuş. Arada başardıklarımı da saymaz olmuşum. O yüzden bir şeye (kitap örneğinden devam) başlamaktan da korkar olmuşum. "Şimdi kesin bu kitabı da yarıda bırakıcam sonra yine kendime kızıcam" diye elimi atamaz olmuşum. Ha bu da nerde çıktı? O acaba neler çıkacak şimdi diye korktuğum psikolog deneyiminin daha ilk 10 dakikasında çıktı. Tabi ki bunu buldum yendim tamam bitti diyemiyorum. Ama farkına varmak (ya da farkına vardığım şeyi söze dökmek) ne kadar rahatlattı tahmin ediniz! 

100 günden sonra neler olacak? Hem hiçbir şey değişmeyecek hem de çok şey değişecek 😏 Artık kendime daha az yükleneceğim. Başlamak isteyince başlayacak, devam ettiremezsem de "napalım yahu şuan bunun vakti değilmiş" deyip geçeceğim bir çok şey için. Hedef koyduğum şeyleri daha küçük ve somut hedeflere bölerek ilerleyeceğim. Yapmak istediğim şeyleri neden yapmak istediğimi daha çok sorgulayacağım. 

Belki depoları boşaltmak projesine başlarken amacımız "alışkanlık kazanmayı öğrenmek"ti ama, bu süreç benim için öncelikle "alışkanlık olayına çok da takmamak" süreci oldu. Bunu biraz ilerlettikten sonra belki alışkanlık kazanmak için farklı yöntemlere geçebilirim ama "napalım yahu şuan bunun vakti değilmiş"  😎

Aralık ayı başından beri sevdiklerimin hayatlarında çok güzel gelişmeler oldu. 2019 için ilk düşüncelerim çok olumlu, çok umutlu. Bizim de hayatımızda değişiklikler olacak biliyorum, var gücümle inanıyorum. 

2019'da tüm sınıf arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Sınıf başkanımız kahve'ye tekrar teşekkürlerimi iletiyorum bu bloga ön ayak olduğu için. 😘


Share:
Devamı

Öğrenen Anne %95

Cuma öğlenden beri noel tatilindeyiz; kan, ter ve gözyaşı olarak özetleyebilirim. Noel ve bu tip özel günler intihar oranları tavan yapıyor (şu an nöbetteki meslektaşlarıma güç dilerim) ama anksiyete ve depresyon başta olmak üzere tüm sıkıntılı ruh hallerinin de arttığını biliyoruz. Nedeni: aile :D Fazla aile.. Gereğinden fazla aile..

İnsana insan gerek ama keşke insan çevresindeki insanları tamamen kendi seçebilse (şimdi bana "her bebek doğacağı aileyi seçermiiiiş" diye gelmeyin, tersim çok pistir, görmeyin). Akrabalarımızı seçemiyoruz tabii. Eşimizi seçiyoruz ama onun akrabalarını da kendi akrabalarımız gibi seçemiyoruz. Yine keza çocuklarımızı da seçemiyoruz (şimdi bana "koşulsuz sevgi, olduğu gibi kabul etmek" demeyin, yanlış zaman, kırmayalım birbirimizi). Fakat seçebildiğimiz şey: seçemediklerimize karşı davranışlarımız. Bağırmayan anne olma yazılarımı takip edenler biliyor; duygularımızı kontrol edemeyiz ama davranışlarımızı kontrol edebilmek ve değiştirmek mümkün diyip duruyorum. Ha yine öyle birşeyler diyeceğim.. Akrabalık ilişkileri üzerine.

Canım çıktı. 3 gündür eşimin dağılmış ailesiyle sosyalleşme hallerindeyim, malum noel çok özel bir zaman. Noel gecesi kayınvalide bizdeydi. Noel sabahı kayınpedere gittik. Noel sonrası bu sabah yine kayınvalideyle brunch'taydık. Çocuklar tabii evde kalıp aldıkları hediyelerle oynamak istiyorlar.. Ben küveti burnuma kadar doldurup tüm gün çıkmamak istiyorum. Kocacığım yeni legolarını kurmak ve oynamak istiyor. Ama son derece medeni bir şekilde tahta masalar etrafında toplanıp yetişkin sohbetleri ederek çocukları sıkıntıdan delirtme ve yorgunluktan çıldırtma noktasına dek zorluyor, kendimizi de fazla alkole, çikolataya ve ete boğuyor, zamansız içilen kahveler yüzünden uyuyamıyor, kalp çarpıntıları geçiriyoruz. Neymiş, akrabalık, özel günlerde bir araya gelmekmiş peeeeh..

Eşimle ben tek çocuk olduğumuz için, alışığız, az ama candan akraba olsun mantığındayız. Akraba ilişkileri, özellikle kan bağı olmayanlar ya da 2. dereceden olanlarla 3 günden uzun sürdüğünde bence çok yorucu oluyor. Yorulduk yani.. Dün eşimin sinirleri bozuldu "ben bazı akrabalarımla görüşmekten vazgeçmek istiyorum" moduna geldi. "Ne gerek var zaten yılda 1 defa görüşüyoruz, yaşam felsefemiz farklı, bu insanlar beni yoruyor" dedi. Açık söyleyeyim, bana kalsa ben koşa koşa kabul ederim bu durumu ama politik doğruculuk adına "aaa olur mu canım öyle şey, akraba onlar, kan bağın var olmaz" dedim. Sonra düşündüm, adam haklı aslında, gereksiz kafa yorgunluğu oluyor, dramalar dramalar.. Ama şu da var, acaba kesip atmak mümkün mü? Bence değil. Onun kafa yorgunluğu hatta, bence senede 1 defa görüşüp "haydi eyvallah" yapmaktan daha zor.. Yüzeysel ilişkiler.. Zaman kaybı evet ama en azından psikolojik anlamda kafan rahat, gördüm, görevimi yaptım, bu sene de yırttım mantığı.. Tabii bu da benim tasavvuf anlayışıma ters geldi düşününce, e ne yapmalı peki?

Sanırım bu tip insanlara verdiğimiz duygusal ağırlığı hafifleterek başlayabiliriz. Yani gerçekten gönül koymak yerine gönül çekmek.. Fazla önem vermemek, duygusal anlamda bizi etkilemelerine izin vermemek, kaale almamak. Bu ilk adım. Sonra mesela biz önem vermiyoruz ama onlar bize aşırı önem veriyor ve peşimizden geliyor, bizi iletişime ya da etkileşime zorluyorlarsa, ne yapılabilir? O zaman sınır çizmek, tutarlı bir şekilde sınır koymak ve bizden beklentileri varsa, "kusura bakmayın, bu konuda yardımcı olamayacağım çünkü bu benim enerjime zamanıma vs maloluyor ve bunu istemiyorum" diyebilmek. Kırılırlar, üzülürler diyorsanız, hop ilk madde neydi, kendi düşüncelerimiz ve duygularımızın hakimiyetini sağlamak, duygusal ağırlığı hafifletmek. Yani karşı tarafı kontrol edemezsiniz ama kendi duygularınızı edebilirsiniz..

Bunu yazdım çünkü kendi ailemde, eşimde, arkadaşlarımda çok görüyorum bu "akraba işte atsan atılmaz, satsan satılmaz" mantığını ama kendilerini ne kadar zorladıklarının farkında değiller. O nedenle ya küt diye keseceksin hastalıklı ilişkini ama kafanda bitmemiş bir dosya olarak yıllarca kalacağına da hazırlıklı olacaksın, ya da ilişki davranışını değiştireceksin, kontrolü eline alacaksın ve duygusal yükü azaltacak, sınırlarını koyacak, duruşunu tutarlı hale getireceksin. Başka yolu yok bence.. 

Böyle bir "atamıyorum da satamıyorum da" depo maddeniz varsa.. Aklıma bunlar geldi.. Oy oy 5 gün kaldı yeni yıla... :)
Share:
Devamı

Kahve: Geri Sayım, 5 Gün.


Bu hafta spor yapamadım, davul çalışamadım ve dükkanı genişletmek babında eylemlerime ara verdim çünkü yılın son haftası!

Geçenlerde buralara yazdım. Ama sonra bir teknik sıkıntı sebebiyle yazdıklarım gitti.

Biraz ileri sararak yeniden anlatayım. Bizim yılın son haftası hayatımız genelde yoğun. Çünkü veledin doğum günü (okul zorunlu partisi), yılbaşı ön kutlamaları, yılbaşı gecesi için hediye alışverişleri, yılbaşı batıl inancına göre dört dörtlük temizlenmesi gereken ev, dirlikler düzenler ve ajandalarda organize edilen yeni sene faaliyet planı.

Vıyh! Fakat son günlerin en şeker olayı neydi? Pazar günü gerçekleşen çocuk buluşmasına (18 çocuk) hep yapmak isteyip beceremediğim bisküvi kurabiyelerden yapıp götürebilmek oldu. Bu kez ayarı tutturdum ve gerçekten tam çizgi filmlerdeki formda oldu. Kalpli yapmıştım ve inanın gelen onca atıştırmalık içerisinde en çok benimkilerden istedi minikler. Çocukların kalpli kurabiyeye özel ilgisi var. Şimdi sırada veledin doğum günü için yine 18 çocuğa hazırlanıp kuşanmak  var, haydi heyırlısı!

Depoları eritme fikri gerçekten harikaymış blog. Bana şu hissi geçirdi: Bir şeylere karar verip, uygulayabiliyorum! Ben bir sistem kurabiliyorum! Bir şeyleri gerçekleştirebiliyorum! Hani şey gibi... İlk kez kek yapmayı öğrenirsiniz (bu aralar örnekler hep bu tip, malum yaklaşan parti stresi) ve başarabildiğinizi görünce, 'aa ben bunun çikolatalısını da yaparım, hatta dur limonlusunu bile kıvırırım be!' şeklinde coşkulanırsınız ya, onun gibi. Depoya koy, sistem kur ve işlet! Olsun sana yeni zihin yeni gündem.

Benim de öyle oldu. Bir liste yaptım ve peşine takılıp bugüne geldim. Hayatımda devrim değişikliği olmadı ama içsel duygu durumumda renklerim parlamadı mı? Parladı anasını satayım. Oturup kara kara düşündüklerim, hiçbir şey değilmiş mesela, onu anladım.

Bu depo projesini şöyle düşününce çok heyecanlı geliyor. Kendine 100 gün verdin ve epeydir üzerine ağırlık bırakan işleri yapmaya kolları sıvadın. Şimdi daha uzun sürede, için rahat rahat yeni görevlerine odaklanabilirsin. Hem de üzerinde ağırlık hissetmeden!

Birkaç gün sonra yeni seneye giriyoruz. Önceki yazımda yeni yıl hedeflerimi yazmıştım. Şimdi de kendime şunu not düşüyorum:

Bunları yaparken yetişmek için yapma. Kendine deadline koyma. Kana kana yap, seve seve yap, bir yere varmak için yapma- orda olmayı sevdiğin için yap. Bu sene çok çalışmam gerekecek. Bunu çok severek yapacağım! Başka da bir amacım yok.

kaç gün kaldı, du bakayım.. mmm.. 


Share:
Devamı

Öğrenen Anne %93

Bir önceki postta Gece'nin yazdıklarını çok heyecanlanarak ve sevinçle okudum. Çünkü "uzun bir aradan sonra işe geri dönme" konusunda onunla tamamen aynı fikirleri paylaşıyorum yani "sen yeter ki iste" ve istediğinin somut hayallerini kur, hazır olduğunu düşündüğünde elinden gelen hazırlıklarını yap, evren kendi hızında sana tüm kapıları açacaktır.. Aynen ben de böyle düşünüyorum. Tabii ki evren "çalışırken" senin umudunu kaybetmemen, "sıkılmaman", "sabırsızlık etmemen" ve en önemlisi de "evrene darılıp küsmemen" çok önemli. 

Gece'nin heyecanını bıraktığı yerden sazı ben elime almak ve bu bekleme süreçlerinde umudumuzu kaybetmemek için ne yapılabilir, biraz onun üzerinde durmak istiyorum. Lütfen bu yazıyı sadece işe geri dönen anne olarak değil, belki tamamen farklı, "işinde belli pozisyona gelmek isteyen insan" ya da "evlenmeyi isteyen genç kız" ya da "tam hayalindeki evi arayan biri" ya da "ilk kitabını yazmayı arzulayan yazar adayı" olarak da okuyabilirsiniz çünkü süreç bence tamamen aynı.

Benim de huyumdur aslında, önce çok büyük bir heyecanla başlarım bir işe.. Sonra bazen bir yenilgi alır ve hemen aynı şekilde hızla vazgeçerim! Hatta bir iki üst üste gelen olumsuz olay olsun, o zaman mümkün değil, nasıl demotive olurum, nasıl karalar bağlarım, resmen umutsuzluklar kraliçesiyimdir.. Ama son yıllarda bu huyumu biraz biraz aşmaya başladım ve bunu sağlayan: bakış açımı değiştirmek oldu. 

Ha yanlış anlaşılmasın, ben Pollyanna gibi herşeye umut bağlayın, tüm yenilgilere karşı "olsun canım" iyimserliğini koruyun demiyorum (bu bence yine psikolojik bir sorun) ama diyorum ki, hayalleriniz konusunda mantıklı düşünün ve aynen Gece'nin dediği gibi, sürecin zorlayabileceğini hatta yıpratabileceğini, sürenin tahmininizden uzun sürebileceğini düşünün. Çünkü büyük ihtimalle böyle olacaktır, hedeflenen ne olursa olsun, evrenin kuralı bu: zorlanmadan elde edemeyeceksin!

Mesela bir ev istiyorsun diyelim, hayallerin var ve paranı da denkleştirdin, başladın aramaya. Ama bir türlü olmuyor, bir eve bakıyorsun herşeyi harika ama bodrumu ıslak. Diğer eve bakıyorsun bahçe muhteşem ama yalıtım berbat.. Yani olmuyor. Zaman geçiyor. Sabırsızlanıyorsun. 

Ya da mesleğinde yükselmeyi hak ettin, çalıştın çabaladın hazırsın ama o terfi ya da kadro bir türlü gelmiyor. Başkaları aldı, ben haksızlığa uğruyorum, zaten hep böyle benim başıma gelir bu diyorsun. Evrene küsüyorsun.

Ya da kitap yazmak istiyorsun ama masa başına oturunca sular gibi aksın istiyorsun, akmayınca sabırsızlanıyorsun, sıkılıyorsun.

Fakat böyle durumlarda şu temel kuralı unutuyor insan: senin dışında işleyen bir evren var ve bu evrenin kuralları çok farklı. Ben çok yaşadım, çok istediğim ve kendimi çok yakıştırdığım bazı yaşam fırsatları çıktı karşıma ama birşeyler ters gitti ve olmadı. Şimdi dönüp baktığımda hep şunu görüyorum: o zaman o fırsatı yakalasaymışım, şu an olduğum yerde olmayacaktım ya da hayatıma giren insanlar bunlar olmayacaktı. Ve inanır mısınız, belki o fırsatlar şimdi daha iyi bir yerde olma şansı bile verseler, yine de istemezdim. Yani demek istediğim büyük resimde o çok küçük bir ayrıntı gibi kalabiliyor, oysa o zaman ne üzülmüş olsan da..

İkinci kural ise şu; bazı işlerin "zaman"ları ile senin planladığın zaman çok farklı akıyor. Yani sabırsızlık etmemek, işleri akışına bırakmak, zamanı hızlandırmaya çalışmadan yaşamak çok önemli. Çünkü o roman belki akmıyor ama o süreçte akan başk birşeyler olabilir ve sen bunu fark edemiyor olabilirsin. Belki o "akmama", seni ilerdeki çok büyük bir "nehir"e götürüyordur, bilemezsin.

Bunu algılamam tabii ki sufizm çalışmaya başlamamla oldu ve tüm bir öğretiyi size bir yazıyla aktaramam ama fikir vermiştir umarım. "Sabır", "İnanç" ve "Umut", gerçekleşecek bir hayal kuracaksan, bunlar yoldaşın. Ve "küsmek", "usanmak", "acelecilik" bunlar da düşmanların. 

Ve en önemli süreç sorunlarından biri olan "demoralizasyon" için de şunu önereceğim: zaman planlaması, yöntem planlaması ve planlı ve sürekli çalışma, modu yükseltecek küçük ve ulaşılabilir hedefler koyup, kendine zaman ve şefkat konusunda cömert olmak. Ve tabii kendini mümkünse kimseyle (hatta kendi kendinle bile) karşılaştırmamak.. Ben bunları öğrendim, aktarmak istedim ("If you learn, teach. If you get, give" - Maya Angelou). 
Share:
Devamı

Yeniden selam depo ahalisi

Merhaba.
Somurtkan geldi.
Somurtkan Şirin vardı hatırlar mısınız? Somurtmaktan bile nefret ederdi… Hah! Ruh halim işte böyle.
Yazamadığım tüm o sürede sonu gelmez sıkıntılı işlerle uğraştım iş yerinde. Ev ahalisi olarak kuralları bozmadık; tek tek sırayla hasta olduk, en uzun ve ağır ben hasta oldum ama bir şey yokmuş gibi idare etmek zorunda kaldım (yetmedi ben üstüne bir daha hasta oldum tabii, şaşırmadınız değil mi?), sonra çok şükür iyileştik. Tabii işler karıştıkça, kış bastırdıkça sağdan soldan geldiler bana; kafayı kırıp kırıp tamir ettim. Yine de sıkışmamış birkaç vida, eksik koyulmuş birkaç tahta kalmış olacak ki, hala suratsızım. Bütün bu mızmızlanmalarımı kendi bloğuma yazdım ama buraya hafta hafta taşımak istemedim (sanki şimdi taşımış olmadım!).
Derkeennnn bir baktım ki son dönemece girmişiz!
Bende durum şu;
-Yarım kalan, sürünen kitapların %90’ını bitirdim,
-Romanları okudum (hastalıklar girmese fazlasını yapardım eminim),
-Tasavvuf ve ilişkili olabilecek bakış açıları ile ilgili okumalarımı yaptım,
-Fazladan kendi kendime bir challenge çıkarıp, o kadar işe rağmen 3 tane online eğitim bitirdim.
Eh bunları yaptım diye düşününce biraz gururlandım. Öte taraftan (tabii ki güzel karneyi önden gösterdim!) spor konusunda çok pis çaktım. Otur sıfır! Hatta sınıf tekrarı!
Hastalıklar, iş seyahatleri, uyumayan - birrrrr türlü uyumayan çocuklar (çocuk 1 tane ama kaç baykuşa bedel bilmiyorum) spor konusunun güme gitmesinde etkili oldu ama dürüst olmak gerekirse; totoyu kaldıramadım. Çok zorlasam olurdu, zorlamadım.
Koca kişisi beni çok mutlu etti birkaç gün evvel. Hiç yapmadığı şekilde “Hayatımız ne monoton oldu, bir şeyleri değiştirmek ya da belki hayal kurup üstüne planlar yapmak lazım” dedi ve fikirlerle çıkageldi. Ay ben bir sevin bir sevin! Listeme hemen sporu ekledim. Benim depomda duruyor o konu anlayacağınız, ama belki zamanı şimdidir deyip yine de kendimi hırpalamıyorum.
Şimdi geçen haftalara bakıp bakıp burada aslanlar gibi yazmaya devam edenleri, benim gibi yarı kaytarıp yarı hızlananları, sadece okuyanları ve varsa “bunlar deli mi ki?” diyenleri öpüyorum!
2019’da depolarınız erisin aksın inşallah ☺
Ben deli bir haftaya daha giriyorum. Herkese şimdiden iyi yıllar.

Share:
Devamı